Son dakika haberler: Savaş çıkarır! ABD’li isim ’Sevr...

Son dakika haberler: Savaş çıkarır! ABD'li isim 'Sevr Antlaşması'nı istedi.

ABD'li eski diplomat Alberto Miguel Fernandez ise, bir Twitter mesajıyla tartışmaya katıldı ve küstahlıkta sınır tanımadı. Bir haberi alıntılayan Fernandez, Lozan Antlaşması'nın yerine Sevr Antlaşması'nın geri gelmesi gerektiğini yazma cüretini gösterdi.

02 Ocak 2021 - 20:02

Son dakika haberler: Savaş çıkarır! ABD'li isim 'Sevr Antlaşması'nı istedi

Giriş Tarihi: 2.1.2021  19:48 Son Güncelleme: 2.1.2021  20:04

Son dakika haberlere göre, Yunan basını Türkiye'nin Lozan Antlaşması'nın yenilenmesini istediğini yazdı, bir ABD'li diplomatın Twitter hesabından yaptığı utanç verici Sevr paylaşımı 2021'in ilk büyük krizine yol açtı.

Türkiye'nin Lozan Antlaşması'yla ilgili gündeme getirdiği açıklamalar Yunanistan'da büyük yankı bulurken, bir ABD'li diplomatın paylaştığı Twitter mesajı kıyameti kopardı.

İsveç'te ‘‘Sevr, Lozan'ın yerini almalıdır’’ diye saçmalayan bir güruhu adam yerine koyup birkaç günden beri Sevr'i tartışmaya başladık. Ama bir hususu unutuyoruz: Zaferle neticelenen Milli Mücadele'nin tarihin çöplüğüne attığı Sevr'i Türkiye'nin hiçbir zaman resmen tasdik etmediğini ve bu metnin bizim açımızdan resmiyet kazanmamış olduğunu...

Sevr Anlaşmasının 100. yıl dönümü... İşte bu harita çöpe atıldı - Tele1Sevr Anlaşmasının 100. yıl dönümü... İşte bu harita çöpe atıldı

Sultan Vahideddin, Sevr’i anlatıyor

İmzalamaktansa tahtı bırakıp gidecektim

SEVR Anlaşması imzalandığı sırada, Osmanlı tahtında Sultan Vahideddin vardı. Sabık padişah, daha sonra Güney İtalya'nın San Remo kasabasında sürgünde bulunduğu sırada yazıp Fransızca'ya tercüme ettirdiği hatıralarında, Sevr Anlaşması'ndan bahsederken 'Sevr, kötülüğün baştan aşağı ta kendisiydi' diyecek, Sevr'i tasdik etmeyerek zaman kazanmaya çalıştığını yazacak ve 'Bu anlaşmayı imzalamaktansa tahttan feragat etmekte kararlı olduğunu' söyleyecekti.

Haberde, "Neredeyse artık yüz yıl geçiyor. Bunlar oturulup, konuşulup müzakere edilebilir diye düşünüyorum" cümlesi öne çıkarıldı.​​​​​​​Yunan SKAI televizyonunda Türkiye ile ilişkilerin ele alındığı bir program kepazeliğe dönüştü. Türk-Yunan ilişkileri uzmanı ve aynı zamanda iktidardaki Yeni Demokrasi'nin milletvekili olan Prof. Angelos Syrigos, Lozan Antlaşması'nın yenilenmesi teklifi için Türkiye'ye çirkin benzetmeler yaptı.

Uluslararası hukuk ve dış ilişkiler uzmanı Prof. Syrigos'un ağzından çıkanı kulağı duymadı, "Türkiye Lozan Antlaşması'ndan yakasını sıyırmak istiyor. Lozan 97 yıl önce imzalandı, bugün konuşulacak bir nokta yok" dedi.​​​​​​​ABD'li eski diplomat Alberto Miguel Fernandez ise, bir Twitter mesajıyla tartışmaya katıldı ve küstahlıkta sınır tanımadı.

Bir haberi alıntılayan Fernandez, Lozan Antlaşması'nın yerine Sevr Antlaşması'nın geri gelmesi gerektiğini yazma cüretini gösterdi.​​​​​​​ABD'li eski diplomatın Twitter mesajını haberleştiren Yunan medyası, beklendiği gibi Sevr haritaları kullandı. Haberlerde Türkiye'de Sevr Sendromu olduğu bile yazıldı.​​​​​​​Geçen yıl Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de köşeye sıkıştırdığı Yunanistan, 2020'nin son günlerinde gerilimi artıracak ziyaretlere girişti. Yunan Genelkurmay Başkanı Konstantinos Floros, Noel öncesinden başlayıp yılın son gününe kadar Türkiye'ye yakın adalara gitti.

10Yunan general, Didim'in karşısındaki Eşek Adası'ndan Rodos'a, Bodrum Turgutreis'in karşısındaki Kalimnos'tan Kaş'ın hemen karşısında yer alan Meis'e kadar birçok yerde askerlerini denetledi.​​​​​​​Yunan Genelkurmay Başkanı, yaz boyunca bütün gözlerin çevrildiği Meis'te çekilmiş fotoğraflarını Twitter hesabından paylaştı ve Genelkurmay Başkanlığı'nın hesabından da bir haber yayınlandı.​​​​​​​Rodos Adası'ndan Meis'e geçen Yunan Genelkurmay Başkanı, burada Belediye Başkanı Georgios Sampsakos ile bir araya geldi. Ancak adadaki asıl sürpriz Genelkurmay Başkanı Floros'un bir bota binerek Meis çevresinde tur atması ve askerlerle poz vermesi oldu.​​​​​​​EGE DENİZİNİN ORTASINA SİHA ÜSSÜEGE DENİZİ'NİN ORTASINA SİHA ÜSSÜ 

Türkiye'nin özellikle Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ'daki savaşların kaderini silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) değiştirmesi, Ege Denizi'nde bir ilkin yaşanmasına yol açtı.​​​​​​​Yunan medyası, Bayraktar TB2'lerin yeni bir çığır açması üzerine Atina yönetiminin İsrail'den SİHA'lar satın alacağını ve Ege Denizi'nin ortasındaki İskiri (Skiros) Adası'na drone üssü kurulacağını duyurdu.​​​​​​​Türkiye'ye karşı yığınak başladığını aktaran yerel medya, İsrail SİHA'larıyla İskiri'deki Tanagra hava üssünü canlandıracağını ve tüm Ege Denizi'ni güneyden kuzeye izleyeceğini yazdı.​​​​​​​Atina yönetimi ayrıca İsrail'le askeri işbirliği anlaşması imzaladı. Medyaya yansıyan haberlere göre, beş ay süren müzakerelerin ardından Tel Aviv ve Atina arasında anlaşma sağlandı.​​​​​​​Doğu Akdeniz'de de müttefik olan iki ülke arasındaki anlaşmaya göre, Kalamata Havalimanı'nda bir pilot eğitim merkezi kurulacak. Yerel medya, Yunanistan'ın Kanadalı CAE firması yerine İsrail şirketi Elbit'i seçtiğini yazdı.​​​​​​​22 yıl geçerli olacak anlaşmanın maliyeti ise 1 milyar 375 milyon euro. Kalamata'daki eğitim programında yalnızca Yunan Hava Kuvvetleri pilotları değil diğer ülkelerden pilotlar da eğitim alacak. Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs arasındaki müttefiklik anlaşmasına göre ise üç ülke birlikte tatbikatlar yapacak, istihbarat paylaşımına gidecek ve siber güvenlik alanında çalışacak.​​​​​​​Yaz mevsimi boyunca Doğu Akdeniz'de tansiyon hiç düşmedi, Atina yönetimi müttefikleri Fransa, Mısır, Güney Kıbrıs ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle tatbikat yaptı. ABD ise Girit Adası'ndaki Suda üssüne bir savaş gemisi gönderdi.

20FRANSA İLE RAFALE ANLAŞMASI BEKLENİYORFRANSA İLE RAFALE ANLAŞMASI BEKLENİYOR 

Türkiye korkusuyla silahlanma yarışına giren Yunanistan, Fransa'dan Rafale jetleri satın alıyor. Aralık ayı başındaki AB zirvesinden eli boş dönen Atina yönetimi, ekonomik darboğaza rağmen son 11 yılın en savunma bütçesini açıkladı. 2021 bütçesine göre, silahlanma payının beş kat arttığı görülüyor.​​​​​​​Yunanistan, gelecek yıl 5,49 milyar euroluk bir savunma bütçesi ayırdı. Bunun 2,5 milyar eurosu silahlanmaya harcanacak. Bu rakam, 11 yılın en yüksek düzeyi.Atina yönetimi, derin ekonomik kriz nedeniyle yıllar içinde savunma bütçesini düşürmüş ve harcamalar 2017'de 3,163 milyar euroya kadar inmişti. Yunanistan'ın 2020'deki savunma bütçesi ise 3,39 milyar euroydu ve bu rakamın yalnızca 540 milyon eurosu silahlanmaya ayrılmıştı. Koronavirüs salgını nedeniyle Yunan ekonomisinde yüzde 10,5 küçülme beklenirken, Doğu Akdeniz'deki gerginlik 2021 savunma bütçesinde rekor bir artışa neden oldu.​​​​​​​Paris yönetimi, Atina'ya altısı yeni 12'si kullanılmış 18 Rafale jeti satacak. Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, "18 adet Rafale savaş uçağının Fransa'dan satın alınması için anlaşma burada, Atina'da imzalanacak" dedi. Uçakların 2021'de Yunanistan'a teslim edileceği bilgisini veren Başbakan Miçotakis, Türkiye ile anlaşmazlıkların arttığı dönemde orduyu güçlendirmeyi ve savunma kapasitesini geliştirmeyi hedeflediğini savundu.​​​​​​​Yunan medyası, 18 Rafale jetinin Atina'ya maliyetinin yaklaşık 2,5 milyar euroyu bulacağını yazıyor. Başbakan Miçotakis, ayrıca yeni fırkateynler, helikopterler, insansız hava araçları almak istediklerini söyledi. Yunanistan F-16 filosunu da önümüzdeki yıllarda güncellemeyi planlarken, ayrıca ordu bünyesine 15 bin ek asker katmaya hazırlanıyor.​​​​​​​Doğu Akdeniz'de Türkiye karşıtı bir ittifak kuran Yunanistan, Fransa, Mısır, Güney Kıbrıs ve Birleşik Arap Emirlikleri'yle bu yıl boyunca tatbikatlar düzenledi. Son olarak Mısır açıklarındaki tatbikatta bu yıl Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri de yer aldı. Yunan medyası, iki ülkenin kendi inisiyatifleriyle tatbikata katılma kararı aldığını yazdı.​​​​​​​ABDDEN F-35 İSTEDİLERABD'DEN F-35 İSTEDİLER 

Ayrıca NATO üyesi ABD'de de Girit Adası'ndaki Suda üssüne bir savaş gemisi yerleştirdi, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Eylül ayında adayı ziyaret etti.Pompeo'nun Girit ziyaretinden günler sonra Atina yönetimi bir adım daha attı, Doğu Akdeniz ve Ege'de Türkiye'nin önüne geçmek için ABD'den F-35 savaş uçağı istedi.​​​​​​​Yunanistan, şimdi de 24 adet F-35 savaş uçağı için ABD'ye başvurulduğunu duyurdu.Devlet televizyonu ERT'nin Yunanistan Savunma Bakanlığı kaynaklarına dayandırdığı haberde, F-35 uçaklarının satın alınması için ABD'ye resmi başvurunun yapıldığı bildirildi.​​​​​​​Yunanistan ve ABD'nin yaz mevsimindeki tatbikatını savaş uçağına binerek izleyen Atina Büyükelçisi Geoffrey Pyatt, F-35'lere ilişkin ilk açıklamayı yapan isim oldu. Atina yönetimine desteğini her fırsatta dile getiren Büyükelçi Pyatt, F-35'ler için gelen talepten büyük bir memnuyite duyduğunu söyledi.​​​​​​​Atina Büyükelçisi Pyatt, "F-35'lerin satışında desteğimizin sinyalini verdik" ifadesini kullandı, ABD ve Yunanistan'ın bölgesel istikrarı artıracak adım için birlikte çalıştığını dile getirdi.​​​​​​​Yunan medyası, Yunanistan'a ilk F-35'lerin 2021'de gönderileceğini yazdı. Habere göre, ABD ilk etapta üç kullanılmış savaş uçağını Yunanistan'a verecek ve jetler 25 Mart'taki törenlerde uçacak.

30F-35 savaş uçağı projesinin ortakları arasında bulunan Türkiye, S-400 hava savunma sistemleri nedeniyle yaşanan kriz üzerine ABD tarafından F-35 programından çıkarılmıştı. Eylül ayında bir açıklama yapan ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Türkiye için üretilen sekiz F-35 savaş uçağını satın alacağını duyurmuştu.Yunan hükümeti silahlanma yarışının maliyetiyle ilgili rakam vermekten kaçınsa da, medya silah alımlarının tutarının 10 milyar doları bulacağını aktarıyor.

ABD'li isim Sevr Antlaşması'nın uygulanmasını istedi

Yunan basını, bir ABD'li diplomatın Twitter hesabından yaptığı utanç verici Sevr paylaşımını haberleştirdi.

ABD'li isim Sevr Antlaşması'nın uygulanmasını istedi

ABD'li eski diplomat Alberto Miguel Fernandez ise, bir Twitter mesajıyla tartışmaya katıldı ve küstahlıkta sınır tanımadı. Bir haberi alıntılayan Fernandez, Lozan Antlaşması'nın yerine Sevr Antlaşması'nın geri gelmesi gerektiğini yazma cüretini gösterdi.

Son dakika... Savaş çıkarır! ABD'li isim 'Sevr Antlaşması'nı istediHiç endişelenmeyin, Sevr'i biz zaten onaylamamıştık

31 Ağustos 2003

İsveç'te ‘‘Sevr, Lozan'ın yerini almalıdır’’ diye saçmalayan bir güruhu adam yerine koyup birkaç günden beri Sevr'i tartışmaya başladık. Ama bir hususu unutuyoruz: Zaferle neticelenen Milli Mücadele'nin tarihin çöplüğüne attığı Sevr'i Türkiye'nin hiçbir zaman resmen tasdik etmediğini ve bu metnin bizim açımızdan resmiyet kazanmamış olduğunu...

Hukuken varolmamasına rağmen binlerce şehidin kanı pahasına müsveddelerini bile tarihin çöplüğüne gönderdiğimiz bu anlaşmanın ‘‘hortlayacağına’’ inanmak en azından gücümüzü inkár, kendimize güvensizlik ve Sevr'i ortadan kaldırmak için canlarını verenlerin hatıralarına karşı saygısızlıktır.

İSVEÇ'te geçenlerde 'Lozan'da yapılan hata düzeltilmeli ve Sevr, Lozan'ın yerini almalıdır' diye saçmalayan bir güruhu adam yerine koyduk ve Sevr Anlaşması'nı yeniden gündeme getirdik.

Birkaç günden beri 'Sevr hortluyor mu?' diye tartışıyor ama Sevr ile ilgili çok önemli bir hususu gözden kaçırıyoruz: Zaferle neticelenen Milli Mücadele'nin tarihin çöplüğüne attığı Sevr'i Türkiye'nin zaten hiçbir zaman resmen tasdik etmediğini, bu metnin bizim açımızdan resmiyet kazanmamış olduğunu ve hukuki bir varlığının da sözkonusu bulunmadığını...

İşte, Sevr'in 'meşruiyeti' konusunun ayrıntıları:

Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Türkiye, 1918'in 30 Ekim günü Limni Adası'nın Mondros Limanı'nda demirli İngiltere'ye ait Agamemnon Zırhlısı'nda bir ateşkes sözleşmesi imzaladı. Tarihlere 'Mondros Mütarekesi' olarak geçen sözleşmenin 7. maddesinde, müttefiklerin güvenliklerini tehdit edecek herhangi bir durumun ortaya çıkması halinde, Türkiye'nin stratejik noktalarını işgal edebilecekleri yazılıydı ve başta İzmir olmak üzere, Anadolu'nun birçok yeri bu maddeye dayanılarak işgale uğradı.

Ateşkesten sonra, müttefiklerle Türkiye arasında yaklaşık bir buçuk sene süren barış görüşmeleri başladı ve Türkiye 'barış anlaşması' adıyla önüne konan bir utanç belgesini 1920'nin 10 Ağustos günü imzalamak zorunda kaldı. İmza töreni Paris'in porselen imalátıyla meşhur banliyösü Sevr'deki fabrikanın konferans salonunda, o gün öğleden sonra saat dördü sekiz geçe yapıldı ve metin, imzalandığı kasabanın adına izafeten tarihlere 'Sevr Anlaşması' diye geçti.

Milletlerarası bir anlaşmanın imzalanmış olması, bugün olduğu gibi, o zamanlarda da metnin yürürlüğe girmesi için káfi değildi. Metin imzalanır ve devletler kendi kanunlarının öngördüğü şekilde onayladıktan sonra 'teati ederler', yani onay belgelerini karşılıklı olarak birbirlerine verirler ve anlaşma ancak bundan sonra yürürlüğe girerdi.

Sevr'in 433. maddesinde, 'Onay belgelerinin Türkiye ve üç müttefik devlet tarafından en kısa süre içinde Paris'e gönderilip bir tutanak hazırlanmasından sonra yürürlüğe gireceği' yazılıydı. Türkiye ise anlaşmayı onaylamadı, onay belgelerinin gönderilmesi ve teatisi diye birşey sözkonusu olmadı, dolayısıyla da Sevr, bizim açımızdan hiçbir şekilde resmiyet kazanmadı.

Türkiye'de o günlerde yürürlükte bulunan 'Kanun-ı Esási'nin, yani 'anayasa'nın değiştirilmiş yedinci maddesine göre, uluslararası anlaşmalar ancak Meclis'in tasdikinden ve hükümdarın onayından sonra geçerli olabiliyordu. Ama Türkiye'de o dönemin parlamentosu olan Meclisi- Mebusan, Sevr'in dört ay öncesinden, yani 1920'nin 11 Nisan'ından beri kapalıydı, Meclis metni tasdik etmedi yahut edemedi ve zamanın hükümdarı Sultan Vahideddin de anlaşmayı hiçbir zaman imzalamadı. Daha sonra yazdığı hatıralarında 'Sevr, kötülüğün baştan aşağı ta kendisiydi. ...Mecburi ve geçici imza taktiğiyle biraz zaman kazanmaya çalıştım. ...Eğer işler kötü gider ve oyalamayı başaramazsam anlaşmayı imzalamaktansa tahttan feragat etmekte kararlıydım' diyecekti.

O halde İstanbul Hükümeti Sevr'i niçin imzaladı?

İstanbul'un elden gitmesi korkusundan ve basiretsizlikten! 'Sadaret', yani başbakanlık koltuğunda Türk tarihinin belki de en cahil, en alık ve en korkak isimlerinden birinin, Damad Ferid Paşa'nın oturması, siláhlı mücadeleyi hatırına bile getirmeden 'Müttefiklerin istediklerini yapmazsak Yunanlılar İstanbul'u elimizden alacaklar' teláşına kapılması, aynı teláşın İstanbul'a da hákim olması ve basiretsiz bir yönetimin 'şimdilik zaman kazanalım, işin asıl tarafını sonra hallederiz' diye düşünmesi yüzünden...

Sevr'in tatbik edilememesinin temelinde yatan en önemli sebep anlaşmanın resmiyet kazanmaması ve hukuken geçersiz kalması değil, Mustafa Kemal Paşa'nın başlattığı Milli Mücadele'nin bu metni siláhla ve kanla yırtmasıdır. Dolayısıyla, şimdilerde birileri Avrupa'da 'Sevr toplantıları' düzenledi diye hukuken varolmamasına rağmen binlerce şehidin kanı pahasına müsveddelerini bile tarihin çöplüğüne gönderdiğimiz bir belgenin 'hortlayacağına' inanmak en azından gücümüzü inkár, kendimize güvensizlik ve Sevr'i ortadan kaldırmak için canlarını veren o şehitlerin hatıralarına saygısızlıktır.


Anlaşma değil, sanki müstemleke yasasıydı


Sevr'in resmi adı 'Barış Anlaşması' idi, 'müttefik' ve 'ortak' devletlerle 'Türkiye' arasında imzalanmıştı. 'Müttefik' devletler İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya; 'ortaklar' ise Belçika, Polonya, Romanya, Hicaz, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti, Çekoslovakya, Portekiz, Yunanistan ve Ermenistan idi. Anlaşmanın İngilizce ve Fransızca resmi metinlerinde Osmanlı İmparatorluğu'ndan 'Türkiye' diye bahsediliyordu. Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki Arap İsyanı'nı başlatan Şerif Hüseyin'in kralı olduğu o zamanın Hicaz Devleti dışında bütün taraflar Sevr'e delege göndermiş ve anlaşmayı imzalamışlardı.

Bizde yaygın şekilde bilinenin aksine, Sevr Anlaşması'nda o zamanın sadrazamı olan Damad Ferid Paşa'nın imzası yoktu. Anlaşmaya Türkiye adına Bern'deki olağanüstü temsilci ve tam yetkili ortaelçi Reşad Halis Bey ile her ikisi de 'Áyán Meclisi Üyesi' yani 'senatör' olan Rıza Tevfik Bey (Bölükbaşı) ve Hádi Paşa imza koymuşlardı.

Sevr sadece askeri, siyasi ve mali hükümler içermiyor, bir barış anlaşmasında bulunmaması gereken bazı garip maddeleriyle, müttefiklerin Türkiye'ye 'medenileştirilmesi gereken bir topluluk' gibi baktıklarını da gösteriyordu. Anlaşmada, 'Türkiye'nin tren vagonlarını sürekli fren aygıtının işlemesine engel olmayacak biçime sokması' (madde: 358), 'kazı yapma iznini yalnız yeterli arkeoloji deneyimi olduğu konusunda güvence gösteren kişilere vermesi' (madde: 421, ek: 7), 'Ağustos 1914'ten önce elde edilmiş tarihi eserleri iade etmesi' (madde: 422), 'beyaz kadın ticaretinin yasaklanıp önlenmesi' (madde: 273/6), 'müstehcen yayınların yasaklanması' (madde: 273/7) ve 'tarıma yararlı kuşların korunması' (madde: 273/11) gibisinden ancak sömürge idarelerinde rastlanabilecek maddeler vardı.
 

Sultan Vahideddin, Sevr’i anlatıyor

İmzalamaktansa tahtı bırakıp gidecektim

SEVR Anlaşması imzalandığı sırada, Osmanlı tahtında Sultan Vahideddin vardı. Sabık padişah, daha sonra Güney İtalya'nın San Remo kasabasında sürgünde bulunduğu sırada yazıp Fransızca'ya tercüme ettirdiği hatıralarında, Sevr Anlaşması'ndan bahsederken 'Sevr, kötülüğün baştan aşağı ta kendisiydi' diyecek, Sevr'i tasdik etmeyerek zaman kazanmaya çalıştığını yazacak ve 'Bu anlaşmayı imzalamaktansa tahttan feragat etmekte kararlı olduğunu' söyleyecekti.

İşte, Sultan Vahideddin'in Sevr konusunda yazdıklarının bir bölümü:

'...Vaziyet bizde her geçen gün daha da ciddi bir hal alırken müttefikler, özellikle de Lloyd Georges ve Clemenceau (İngiliz ve Fransız başbakanları), mağlupları ağır bir şekilde cezalandırmayı düşünüyorlardı.

Her ikisi de savaşın galibi ama ateşkesin mağlubu olan bu devlet adamları Sevr Anlaşmasını kabul ettirmek istiyorlardı. O Sevr Anlaşması ki, ilk defa elime aldığımda keskin bir acı ve korkulu bir ürperti hissettim.

Reşid Bey (İçişleri Bakanı), ...anlaşmayı imzalamamızı öneriyordu. İzmir'de yaşanan feláketin (İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinin) bir benzerinin tekrar yaşanmaması için, İtalyanlar'ın Yunan Ordusu'yla beraber İstanbul'u işgal etmeye kararlı olduklarını söylüyordu.

Sevr, bana göre ne bir anlaşma ne de bir pakttı; kötülüğün baştan aşağı ta kendisiydi. ...Mecburi ve geçici imza taktiğiyle biraz zaman kazanmaya çalıştım. Saltanat Şûrası'nı da zaten her türlü sorumluluğu üstlenerek galipleri ve zaferlerinden sonra Türkiye'ye karşı aşırı düşmanca bir tavır içine giren bu memleketlerin kamuoyunu biraz sakinleştirmek için teşkil etmiştim. Gelişmeleri bu şekilde beklerken biraz zaman kazanmaya çalıştım; çünki olayların gidişatını normale çevirebilecek şey sadece zamandı.

...Hadiselerin gelişmesini beklemeyi tercih etmiştim. Eğer işler kötü gider ve oyalamayı başaramazsam anlaşmayı imzalamaktansa tahttan feragat etmekte kararlıydım' (Sultan Vahideddin'in bende bulunan ve tamamı yayınlanmamış hatıralarından).

Bu haber 891238 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Başkan Erdoğan Özgür Özel'i nerede kabul edecek? Yeni anayasa çalışmaları gündemde... AK Parti'den 'olumlu süreç' vurgusu
Başkan Erdoğan Özgür Özel'i nerede kabul edecek? Yeni anayasa...
Başkan Erdoğan Özgür Özel'i nerede kabul edecek? Yeni anayasa çalışmaları gündemde... AK Parti'den 'olumlu süreç' vurgusu
Başkan Erdoğan Özgür Özel'i nerede kabul edecek? Yeni anayasa...