Giriş Tarihi: 19.9.2016 18:45 Güncelleme Tarihi: 19.9.2016 23:11
Editörün seçtiği köşe yazılarından...
ABD Büyükelçisi Bass daha ilginç bir figür. CHP Genel Başkanı'na yaptığı manidar ziyaretin ve teröre yataklıkla suçlanan belediyelere kayyım atanmasına resmi açıklamayla tepki göstermesinin hemen ardından... Kalk, gezmek için Artvin'e git! HES bölgelerini gez, görüşmeler yap!
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
Adnan Menderes o gece Eskişehir'deydi, Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te olduğu gibi... Fakat Menderes'in uçağa atlayıp başkente dönecek, halka seslenip onu sokağa dökecek hali yoktu. Bir kere, kendi uçağı yoktu. (CHP çevreleri cumhurbaşkanına ve başbakana uçak tahsis edilmiş olmasına niçin kıllanırlar sanırsınız?)
Yapabildiği, arabaya atlayıp kaçmaya çalışmak oldu.
Oysa "Tahkikat Komisyonu'nu dağıttığını" 26 Mayıs akşamı açıklamıştı ama bunu kitlelereduyuramamıştı...
Bize yıllarca Eskişehir'deki merasim kıtasının Menderes'e "arkasını döndüğünü" söylediler, biz de bunu yuttuk.
Yıllar sonra öğrendik ki, "merhaba asker" selamı üzerine merasim kıtası Menderes'e hepbirlikte "el hareketi" yapmış!
Bunu sineye çekti! Bu rezalet üzerine hemen uçağa tekrar atlayıp gerisin geri Ankara'ya dönebilseydi... Hemen o akşam bir radyo konuşması... Acaba cunta durup bir kere daha düşünmek zorunda kalır mıydı?
Sanmam. Çoktan kararlıydılar. Beş yıldır buna hazırlanıyorlardı. 27 Mayıs'ta olmaz da 27 Haziran'da olur, yeni bir kulp bulurlardı.
Ama Menderes hemen o akşam "erken seçime gideceğini" açıklasa, seçim tarihini de eylül ya da ekim olarak verse... Çok gerilmiş olan ülkede tansiyon birdenbire düşerdi, o ortamda da darbe yapmaya bu sefer büzük isterdi.
Menderes'in basireti bağlanmıştı bir kere... Bir ay kadar önce istifa etmeye kalkmış, Bayar bırakmamıştı. Dinlemeseydi, istifasını kamuoyuna açıklasaydı Bayar karşı koyamazdı. O zaman da darbe yapılamazdı.
Bilemedi. Haklıydı, kendi kendini haksız duruma düşürdü. Ona da yazık oldu Türkiye'ye de.
Engin Ardıç/Sabah
- 2
- 13
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
Gelelim İngiliz Büyükelçi'ye; güzelim ülkemizi gezip görmesi, Türkçenin yanı sıra Kürtçe de öğrenmesi kültürel açlığıyla ilgili midir bilinmez . Büyükelçi Moore'un doğu ziyaretinin arkasında illa bir bit yeniği aramak gerekir mi? Gerekmeyebilir ama gerçeği görmek zorundayız; İngilizler yüzyıl önce Ortadoğu'nun siyasi sınırlarını şekillendirirken Kürtçeyi görmezden geldiler; Ortadoğu haritasında Kürtlerin olmamasının sebebi İngilizlerin Kürtçeyi bugünkü gibi öğrenmeye değer görmemeleridir. Kürtçeyi bugün görmeye, öğrenmeye ve konuşmaya başladılarsa, bu demektir ki yeni Ortadoğu'da Kürtçeye de bir devletçik kuruluyor! İngilizler öğrenmeye değer gördükleri dili devlet haline de getirir.
İngilizlerin Kürtlerle, Kürtçeyle ilgili bir sorununun olmasını elbette temenni etmeyiz; tabii kullanışlı terör örgütlerini Kürtlerin, Kürtçenin temsilcisi haline getirmedikleri sürece. Hatta PKK ve PYD'nin gerçekleştirdiği Kürt katliamlarını bizzat Kürtlerden Kürtçe dinleyip öğrenirlerse ziyadesiyle isabetli olur. İngilizler Kürtçeyi Türkleri tehdit etmek için mi öğrenmek istiyorlar? Böyle düşünmekte pek haksız sayılmaysak gerek; zira tarihte İngilizlerin sebep olduğu acıların hatırası hâlâ canlılığını koruyor. "Böl, parçala ve yönet" politikasıyla bu topraklara sadece kan ve gözyaşı getirdiler. Ortadoğu'da akan kanın sorumluları Sykes-Picot'nun altında imzası olan devletler değil mi? Türkler İngilizlerin Arapçayı neden öğrendiğini gayet iyi biliyor; aynı filmi baştan tekrar izlemek istemiyoruz, hepsi bu kadar!
Kurtuluş Tayiz/Akşam
- 3
- 13
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
ABD Büyükelçisi Bass daha ilginç bir figür. CHP Genel Başkanı'na yaptığı manidar ziyaretin ve teröre yataklıkla suçlanan belediyelere kayyım atanmasına resmi açıklamayla tepki göstermesinin hemen ardından... Kalk, gezmek için Artvin'e git! HES bölgelerini gez, görüşmeler yap!
Öyle tatildir, herhangi bir zamandır demeyin. Bayram ertesi, yani bugün Rize idare mahkemesinde Artvin HES'leriyle ilgili karar duruşmasının yapılmayacağını bilmeyen yok!
Medyadaki haberlere toplu halde bakınca insan ister istemez acaba John Bass daha geniş çerçeveli bir bunalım stratejisinin parçası mı diye düşünüyor.
Bu stratejinin ilk adımı Bass'ın zorla kendini "istenmeyen adam" (persona non grata) aşamasına doğru sürüklemesi olabilir mi? Sonuçları ABD yönetimi ile ciddi ve kalıcı bir diplomatik anlaşmazlık olabilecek bir adım.
Tamam, diyelim ki... Bizdeki elçiler istedikleri yere gitsinler, gezsinler; istedikleriyle görüşsünler, istedikleri tepkiyi göstersinler. Ama gel de merak etme! Mesela ABD'de Ferguson olayları patladığında bizim Washington elçimiz niye hemen oralarda gezmeye gitmez?
Dışişlerimizin aklına neden böyle şeyler gelmez? Yoksa izin vermezler miydi? Haydi buyrun, cevaplayın!
Ah, bir de bizim ruhu ecnebi gençlerimiz var ki, ayrı hikâye!
Büyükelçi Moore'a cevap yazmışlar Twitter'da: "Tipik Türk insanı işte! Siz keyfinizi bozmayın, gördüğünüz yerleri anlatın. Tabii, varsa vatandaşlığınız alırım." Herhalde Moore'un göğsü kabarmıştır.
Haşmet Babaoğlu/Sabah
- 4
- 13
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
İşin içinde bir "üst akıl yönlendirmesi" yoksa, bu saldırıları sadece "talepler" çerçevesinde mi okumalıyız? Talepler karşısındaki idraksizliğimiz ve duyarsızlığımız mı bu sonucu üretiyor, ikide bir darbelere ve terör saldırılarına maruz kalıyoruz?
Türkiye'ye karşı açık savaş başlatmış örgütlerden biri olan FETÖ, 15 Temmuz'da bir "darbe girişimi"nde bulundu.
Bir dönem sosyalist muhalefet tarafından sloganlaştırılmış ve belki de bu yüzden etki gücü azal(tıl)mış (ezber) kavramlara başvurmadan bu darbenin nedenini anlayabilir miyiz?
Hangi "yerel ihtiyaç"tan kaynaklandı bu darbe?
Erdoğan'ı devirmeyi ve "paralel örgüt"ü "belirleyici tek güç" olarak devlete monte etmeyi (CIA'nin kolladığı cemaati devletleştirmeyi) hedeflemiş bu darbe, hangi demokratik talep ve beklentiler üzerinden şekillenecekti, kendisini nasıl meşrulaştıracaktı?
"Emperyalizm" ve "küresel aktörler" demeden, 15 Temmuz'u anlayabilir miyiz?
"Üst akıl" kavramlaştırmasını dışarıda tutarak, bu darbenin yönünü tayin edebilir miyiz?
Değil miydi?
15 Temmuz, bir "üst akıl" darbesi değil miydi? Arkasında birtakım gizli servisler bulunmuyor muydu? Batı tarafından alkışlanmamış mıydı?
Darbede "sağ çıkma" başarısı gösteren Erdoğan, ölmediği ve darbeyi akamete uğrattığı için, Batı tarafından yeniden hedefe konulmamış mıydı?
Merakımı mucip olan soru şudur: "Üst akıl yoktur" diyerek ve Erdoğan'a ait söylemlerin altını boşaltarak, kime alan açmak istiyorsunuz? "Bilgili" addettiğiniz kişilere mi?
"Bilgili" addettiklerinizin bozduğunu, "eğitim şart" sözüyle aşağıladığınız Erdoğan ve Yıldırım tamir ediyor. Bölgede yeniden aktör haline geldiysek, bunu biraz da "bilgili" siyasetçilerin devre dışı bırakılmasına borçluyuz. Erdoğan'a küfredecekseniz, bunu açıktan yapın. "Üst akıl da nedir ki?" türünden gevşek ve düşmanca lafların arkasına sığınmayın. Net olun!
Ahmet Kekeç/Star
- 5
- 13
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
Tarık Akan'ın ölümünün ardından da "ölünün arkasından kötü konuşulmaz" ilkesi tartışılıyor.
Bütün inançların ve insanlığın binlerce yıllık ortak birikimi olan değerlerin bir yansıması olan, büyüklerimizin de hep salık verdiği bu basit ve vicdani kuralda istisnalar aranıyor.
Niye mi? İnanın ben de bilmiyorum. Herhalde içimizde çok fazla kin birikti, kimilerimiz de bunu akıtacağı mecraları kaybetmenin derdinde.
Günlerdir köşelerde ve sosyal medyada "Hiç mi kötü konuşamayız", "Ne zamana kadar", "Klişe bunlar klişe hocam" tiratları atılıyor.
Buyurun, meydan sizin.
İstediğiniz kadar saygısızlık edin, kötü konuşun, nefretinizi nefretimize armağan edin.
Ama ortak aklımızı, vicdanımızı, yaptığınızın "aslında doğru" olduğuna ikna etmeye çabalamanız, telaşınız komik kaçıyor artık.
Merak etmeyin, asgari saygıyı bile zül sayıp tartışacak insanların, ölünün arkasından kötü konuşmalarını kimse yadırgamaz zaten.
Korkak alıştırmayın dilinizi.
Ama Gandi'nin dediği gibi kininiz yüzünden değil bizzat kininiz tarafındancezalandırılacaksınız bunu asla unutmayın.
Melih Altınok/Sabah
- 13
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
Bakmayın siz, Biden'ın gelip gerdan kırmasına, bizden daha dostunu bulamazsınız demesine, tepki göstermekte keşke bu kadar gecikmeseydik diye yazıklanmasına… Gördünüz; değişen hiçbir şey olmadı. Biz Fetullah'ı iade edin derken, onlar kalktılar ABD Kongresi'ndefirari bir FETÖ'cünün propaganda yapmasına izin verdiler.
El - Kaide veya DAEŞ mensubu birinin TBMM'de konuşma yaptığını düşünebiliyor musunuz?! Merkez üssü ABD olan küresel güçlerin Almanya ayağı da ABD'den pek farklı değil. Türk asıllı Alman vatandaşlarının evlerine Türk bayrağa asmaları yasak ama PKK gösterileri serbest… Avrupa, Hollanda'dan Belçika'ya kadar hep aynı…
İngiltere derseniz, her zamanki gibi; en son olarak terörü bahane ederek işi elçilik kapatmaya kadar vardırdı. Batı haktan haklıdan yana değil, güçlüden yanadır her zaman. Tek putları var: menfaat. Türkiye'nin tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet olarak devam etmesi ABD'nin menfaatine uymuyor.
Bu artık kesin, bunu tartışamayız. Ekonomik krizden suikastlara kadar her yolu deneyecekler. Şunu gayet iyi biliyorlar ki Erdoğan'ın güçlü ve kuşatıcı liderliği sürdüğü müddetçe Türkiye'yi teslim alamayacaklar. Şükür ki şükür, onca yıldır oluşturmaya çalıştıkları algı faaliyetleri ellerinde patladı. En çok güvendikleri 17- 25 Aralık yolsuzluk susturuculu darbe girişimine de artık herkes uyanmaya başladı.
Geçen gün Soner Yalçın, 17-25 Aralık 2013'ün iktidara karşı örtülü bir darbe kalkışması olduğunu söyledi.
Dün de Ahmet Hakan, "17-25 ARALIK FETÖ'nün 'yolsuzluk' gerekçesine yaslanmaya çalıştığı pusucu bir darbe girişimiydi..." şeklinde yazdı.
Sözcü gazetesi yazarı Oray Eğin de liberal maskeli çakalların Erdoğan nefreti üzerinden FETÖ işbirlikçiliği yaptıklarını anlattığı yazısında şunu dedi: "Bu sesi çok gür çıkan ama niteliği sivrisinek büyüklüğündeki düşük liberal koronun son yarattığı düşünce terörü kendilerinden olmayanı 'Tayyip'çi' diye damgalamak. Ortada seçilmiş bir iktidar ve gizli kapaklı işler çeviren bir suç şebekesi varsa ve illa bunlardan biri seçilecekse çok tereddüde lüzum yok…" Demem o ki, herkes büyük oyunu gördü, ve kumpas çöktü. Sıra geldi gerçek dindarlarla gerçek Atatürkçüler arasındaki duvarları yıkmaya.
Salih Tuna/Yeni Şafak
- 7
- 13
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
Bütün bunlar yaşanırken Suriye vasatında gerilimi daha da tırmandıran bir başka gelişme yaşandı. Pazar günü ABD uçakları DAİŞ'in hâkim olduğu Deyr ez-Zor'da bulunan 62 Esed rejimi askerini bombaladı. ABD bunun bir hata olduğunu ve operasyonlarını geçici olarak durdurduğunu açıklasa da, Rusya bu bombalamaya çok sert tepki gösterdi. BM Güvenlik Konseyi'ni acil toplantıya çağıran Ruslar ABD'nin bu hamleyle DAİŞ'e destek verdiğini ifade etti.
Peki ya Suriye bu hamleden nasıl etkilenecek? ABD'nin Ortadoğu siyasetine yön veren geleneksel kanadı, Suriye krizinin çözümünden değil, derinleşmesinden yana bir tavır takınıyor. Suriye'nin toprak bütünlüğü için değil, aksine, fiilen yaşanan bölünmenin yasal hale gelmesi için çalışıyor. Bu noktada Rusya, İran, Türkiye ve Suudi Arabistan ile farklı bir noktada bulunuyor. ABD bu yönüyle başta Türkiye olmak üzere hiçbir bölge ülkesinin Suriye krizinin çözümü üzerinden kendisine alan bulmasını istemiyor. ABD hiçbir maliyet ödemeden bölge ülkelerini dizayn etmeye çalışıyor.
ABD ve Batı dünyası açısından Suriye, kendi içindeki öneminden çok Türkiye için taşıdığı anlam dolayısıyla önemli. Suriye krizi, Türkiye'nin tedip edilmesi için bir imkân olarak görüldü. Ne var ki kriz kontrolden çıktı. Suriye meselesi Esed rejiminin geleceğinin ne olacağından, DAİŞ adlı terör örgütüyle nasıl mücadele edileceği noktasına evrildi. Bu süreçte yeni terör örgütlerine "can simidi" muamelesi yapıldı.
Öyle görünüyor ki bu süreç her şeyden önce bölge ülkelerinin inisiyatifleri ile çözüme kavuşturulacak. Aksi halde sorun derinleştikçe derinleşecek...
Fahrettin Altun/Sabah
- 8
- 13
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
Dolayısıyla başlığa bakıp, 'düşünecek o kadar şey var iken nerden çıktı 'ne olacak bu Avrupa'nın hali?' sorusu da kardeşim, diye kızmadınız umarım. Malum bizler sıkıntıya düşen hemen herkesin derdiyle dertlenmeyi dert edinmiş bir milletiz. Dolayısıyla, Avrupa'nın 'varoluşsal krizde olduğu' gerçeği ile karşı karşıya isek, onları da düşünmemiz gerekli!.
AB Komisyonu Başkanı Juncker, yıllık "Birliğin Durumu" konuşmasında 'AB'nin kısmi bir varoluşsal krizle karşı karşıya olduğunu' söylemiş. Siz bu sözden 'kısmi' vurgusunu çıkarıp, aslında 'AB'ın varoluşsal bir krizde olduğu' neticesine ulaşabilirsiniz.
Türkiye için ısrarla bir hedef olarak gösterilen Avrupa Birliği'nde çoktandır çalmaya başlamış olan tehlike çanlarının, artık hemen her taraftan duyulmaya başladığı manasına geliyor bu sözler.
İngiltere koptu. Birkaç merkezi ülkeyi saymayacak olursak, Avrupa Birliği'ni oluşturan ülkelerin çoğunun hali içler acısı. AB'ın, Ekonomik güç olma hali bütün kırılganlıklarına rağmen devam ediyor belki. Ama siyasi olarak yok mertebesindeler, çünkü askeri güç olarak pek kıymeti harbiyeleri yok.
Avrupalıların, farklılıkları bir arada barış içerisinde yaşatabilecekleri hayali ile oluşturdukları 'medeniyet projesi' çöktü çökecek durumda.
Çünkü hemen her ülkede ırkçı partiler oylarını yükseltip dururken, farklı topluluklara yönelik tepkiler de adeta bir çığ gibi büyüyor.
Dolayısıyla Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker'in sözlerini ciddiye alıp memleket genelinde sürdürdüğümüz 'ne olacak bu memleketin hali' muhabbetlerinin en azından bir kısmında 'Ne olacak bu Avrupa'nın hali' konusuna eğilmekte fayda var.
Bu sohbetin öncelikle AB üyesi ülkelerdeki mekanlarda başlatılması şayan-ı tercihtir...
Ekrem Kızıltaş/Takvim
- 13
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
Darbeye bir ay kala, aynı yazarların, Erdoğan'ın Ak Parti Kongresi'ne hitabı yayınlanırken topluluğun ayağa kalkmasını ülkenin en büyük meselesi yaptıklarını, kendileri gibi Cumhurbaşkanı'na 'bir adım geride durmasını' tavsiye etmeyenlere de 'Erdoğan'ın sizin korumanıza ihtiyacı yok' diyerek 'aşırı Reisçi' dedikleri bir yaftayla saldırdıklarını da not edelim.
Yani bazılarının 'yandaş' dediği medyanın darbeye 15 gün kala yer verdiği konularabaksanız, Bizans yıkılırken meleklerin cinsiyetini tartışan ruhban sınıfıyla dalga geçmekten imtina edersiniz.
Bugün de benzer bir yaklaşım söz konusu. Sanki iki ay önce FETÖ'nün gerçek yüzünün inkâr edilemez biçimde ifşa olduğu bir darbeyi atlatmamışız, vatanın işgalinin kıyısın dandönmemişiz gibi bir hal üzere yazılıp çiziliyor. Ya FETÖ'cülerin Gülen'in sümüklü mendiliyle ne yaptığı tartışılıyor ya da yine aynı kısım yazar tayfası, FETÖ'ye yönelik temizlik operasyonlarını toptan zan altında bırakmaya girişiyor.
Devlet, 40 yıldır 'kılcal damarları'na sızmış bir virüsten kurtulmaya çalışıyor. Bünyedeki cerahati temizlerken, devletten bir cerrah titizliği ile çalışmasını beklemek elbette vatandaşın hakkıdır. Bu minvalde hataları düzeltecek telafi mekanizmalarının hayata geçirileceğinin sözünün verilmesi önemli bir gelişmedir. Ancak azınlıktaki yanlışlar, bütüne teşmil edilemez.
Son kertede, ABD Kongresi'nde Gülen'i kahramanlaştıran toplantıların yapıldığı, Hollanda'da, Avusturya'da, Belçika'da insanlarımızın 'Erdoğan destekçisi' diye baskı altına alındığı, Alman basını başta olmak üzere tanklara karşı duran halkımızın FETÖ'cüler lehine aşağılandığı bir süreçten geçiyoruz.
Hilal Kaplan/Sabah
- 10
- 13
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
O kadar ahmaktılar ki, Erdoğan'ın hallinin gittikçe ülkenin halli manasına geldiğini göremediler. Bir PKK devletinin, ülkenin mezhep ve etnik yapılar üzerinden bölünmesinin önündeki yegane güç olduğunu göremediler. Kerli ferli aydınlar, CHP, eski merkez medya, devrimciliği cuntayla seçilmiş hükümetleri devirmek olarak algılayan ideolojik kesimler günün sonunda FETÖ'nün oyuncağı haline geldi.
Devirelim de nasıl olursa olsun devirelim ahlaksızlığı... Bir türlü millete gitmeyi göze alamama kibri... "Rantımıza dokunmayacaksa kim gelirse gelsin" kendini bilmezliği... "Erdoğan da çok geriyor artık kenara çekilmeli" tezleriyle muhafazakar bloku yüzde 30'lara budama tamahkarlığı...
Oysa, AK Parti ülkenin tek merkez partisi, Erdoğan da ülke lideri olarak FETÖ, PKK ve DAEŞ'in maşasını tutan üst akılla mücadele verebilecek tek güçtür bu ülkede. Erdoğan'dan kurtulma takıntısı, zaten hasar görmüş olan üst kimlik şemsiyesini delik deşik etti. Bir ülkede ortak amaçları ve değerleri ima eden üst kimliğin gücü, o devletin reaksiyon gösterme ve ayakta durma kapasitesini verir. Bin dereden su taşıdıkları kutuplaşma/diktatörlük değirmeninde bu ülkenin toplumlarını birbiriyle çatışmaya hazır hale getirmeye çalıştılar.
Hepimizin sıklıkla kullandığı "Beyaz Türk", "dindarlar", PKK'yı ima eden "Kürt Siyasi Hareketi"gibi kategorizasyonları artık gündemden düşürmek ve ortak değer/amaçlar üzerinden her kesimin olduğu gibi gelip katılabileceği bir üst kimlik yaratmak durumundayız. 15 Temmuz tüm bu oyunları, sentetik algıları, tez ve tanımları yerle bir ettiği gibi, bunun için de tarihi bir fırsat verdi bize.
Aslında aziz millet 15 Temmuz'da üst kimliği onardı ve güncelledi. Benim altını yıllardır çizdiğim, FETÖ'den beslenen koloni aydınlarının kırmızı görmüş boğa gibi saldırdığı "Milli ve Yerli" konsepti bunun temelidir. Tüm kimlik, meşrep, mezhep, etnisite, din, yaşam biçimi mensuplarının gelip altında birleşecekleri asgari müştereklerimiz vardır. Bunlar siyaset üstüdür. Vatan, özgürlük, demokrasi, özgürlükçü laiklik, güçlü Türkiye...
En ağır siyasi rekabeti bile bu şemsiye altında verebilirsiniz. Halkın gördüğünü siyaset de görmeli, devletin inşası millet merkezli olmalı, kadroculuk bu devletin bağrından sökülüp atılmalıdır özetle. 15 Temmuz'da gördük ki, vatan yoksa onur yok, namus yok, hayat yok. Paranın, unvanın hiçbir ehemmiyeti yok. Yani bu süreçten heyecan duymayıp hesap peşinde koşanların bile "Yerli ve Milli"davranmaktan başka yolu yok. Suriye orada ibret olarak duruyor işte.
Markan Esayan/Akşam
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
ABD büyükelçisi John Bass, burada bu vazifeyi yerine getiriyor.
FETÖ derken, PKK'lı belediyelere yapılan operasyona sahip çıkıyor.
Hemen sonrasında da Artvin'e gidip HES üzerinden halkı galeyana getirmeyi hesaplıyor.
Türkiye'de ve Suriye'de hem FETÖ ile hem de PKK-PYD terörüyle mücadele ediyoruz.
Bu mücadelenin başına sonuna bir yerlerine "insan hakları, özgürlük, vs" yamaları yapan Amerikalılar, kendi işbirlikçilerini koruma altına almaya çalışıyor.
Bu ses tonunu yükselterek, yaygara çıkarmayı, yaygara çıkınca da ortalığı karıştırıp, dikkat dağıtmayı, algıları başka yönlere çekmeyi hedefliyorlar.
John Bass'ın PKK'lı belediyelere sahip çıkmasının hemen ertesinde Artvin'e provokasyon kokan bir ziyaret gerçekleştirmesinin en çarpıcı izahı bu, dikkatleri başka yöne çekip, terör örgütlerini korumak, yaygarayla bunu duyurup, ortalığı karıştırmak.
John Bass'ın ya da buna iştirak eden kim varsa da, hepsinin unuttuğu bir gerçek buz gibi ortada duruyor.
Korumaya çalıştıkları, korumaya çalışırken de özgürlük yaması yapmaya kalktıkları işbirlikçileri, birer terör örgütü.
Ve bu gerçeği Türkiye'de herkes biliyor.
O nedenle de ABD'nin ya da Batı'nın sürekli kullandıkları bu yöntemler artık eskidi, Türkiye'de tedavülden kalktı, kimse bunları yemiyor, bu yalan söylemlere prim vermiyor.
Yani, John Bass ya da bir başkası, terör örgütlerini yamalayıp, yaygara koparamaz, koparmaya kalktığında da operasyonu elinde patlar, kimseyi kandıramaz, kandıramadığı gibi üstüne bir de "sen bir terör örgütü işbirlikçisisin" damgasını yer.
Taha Dağlı/Aktuel.com.tr
- 12
- 13
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
Şemdinli'de küçük bir çocuğun babasını hem de bir bayram gününde ve hem de evine misafir kılığında gelerek öldürmek alçaklığın karesidir artık. Hiçbir dil, hiçbir kültür, hiçbir din, hiçbir ideoloji bu büyük merhametsiz düşkünlüğü açıklayamaz. İnsan olmaktan vazgeçmedikçe, bu akreplik asla yapılabilir bir şey olamaz.
Ama, insan kılığındaki Kandil vampirleri, bu onursuz vahşeti '' Halkımıza ve Kamuoyuna'' bir bildiriyle açıklamak ve sahiplenmekte bir sakınca görmüyorlar. Tek amaçları var; herkesin gözünü korkutmak ve yapabileceklerinin sınırsızlığını herkese göstermek. Can almaktan başka hiçbir uzmanlığı bulunmayan bu canilerin, daha çok kan dökerek vaat ettikleri şey, cehennemden başka bir şey olmaz.
Dinle Küçük Adam! Sen kimliğini, kişiliğini, insani özelliklerini ve kadim değerlerini öğle yemeği niyetine tek tek yemiş ve geriye onlardan en küçük bir kırıntı bile bırakmamış olabilirsin. Babalarını küçük çocuklarının gözü önünde her bayram katlediyor olabilirsin. Utanmadan evlere ''Allah'ın bayram misafiri olarak girip her türlü taciz ve tecavüzde bulunuyor olabilirsin. Ve en küçük utanma duygusu hissetmeden bütün bu canilikleri gururla sahipleniyor olabilirsin.
Ama Unutma Küçük Alçak Adam; Sen artık Kürt değilsin, çünkü Kürtler tarihlerinin hiçbir döneminde bu ve benzer alçaklıklara asla alkış tutmadılar. Asla böyle sefil barbarlığa prim vermediler ve her zaman sefil ahlaksızlık ile kendi aralarına aşılmaz duvarlar ördüler.
''HPG; AKP'liler Hedefimiz'' manşetini atarak açıkça sivilleri hedef alacağını dünyaya ilan ediyorsun. Eğer o dünya senin bu manşetini gördükten sonra, seni savaş suçu mahkemelerinde yargılamıyorsa, hepsine lanet olsun. Ama ben insanlığın senin bu lanetli yüzünü görüp kısa zamanda iplerini pazara çıkaracağına inanıyorum. Biraz sabret, o günler çok yakın!
Siz artık Kürtlerin hiçbir şeyi değilsiniz. Siz bütün tarih boyunca en çok Kürtleri katleden eli kanlı bir terörist örgütsünüz. Üç kelime Kürtçe öğrenme zahmetine katlanmadan Kürtlerin ölüm fermanını veren katiller sürüsüsünüz. Öldürülecekler listesini sadece AKP'lilerle sınırlayarak çok ayıp ediyorsunuz. Gelin ve bütün insanlığı öldürün; gelin ve yeryüzünde bütün canlıları öldürün. Gezegende tek canlı kalmayıncaya kadar taş üstüne taş bırakmayınız...
İlhami Işık/Star
- 13
- 13
- Editörün seçtiği köşe yazılarından...
ABD Büyükelçisinin temaslarını değerlendiren Ali Yalçın, ziyaretin ortamı kaşımaya yönelik olduğunu vurguladı. Başkan Ali Yalçın'ın "ABD Büyükelçisinin Artvin'i ziyareti bölgeyi kaşımak için kurgulandı.
Bass'ın Artvin'deki arayışı provokasyon arayışıdır. Artvin'e giderek HES'lerle ilgili ortam kaşınmaya çalışılıyor, neden HES'ler? Çünkü enerji politikaları önemli ve yabana atılacak şeyler değil.
Millet her şeyi görüyor. Artvin üzerinde Bass'ın kirli amacını da herkes anlıyor" sözleri etkileyiciydi.
DARBELERİN ARKASINDAKİ ABD: Türkiye'de her 10 yılda bir darbe gerçekleştirildiğinin altını çizen Ali Yalçın "sırasıyla 60-70-80, 28 Şubat üst üstte bindirmişlerdi. Bu kez 15 Temmuz'da başarılı olamadılar" dedikten sonra şöyle konuştu: "Türkiye'de 12 Eylül'de darbenin arkasından biliyoruz ki yine ABD çıktı. CIA Ankara Şefi Henze'nin 'Bizim çocuklar başardı' itirafı kayıtlara geçti. Dolayısıyla, ABD 11 Eylül'de, 12 Eylül yaşanmadan 11 Eylül'de konudan haberdar olduğunu daha sonra kendisi deşifre etti. 28 Şubat'ta yine Erbakan'a operasyon çektiler ve ABD Büyükelçisi o zaman Eric Edalman'dı.
Hatırlarsanız, 28 Şubat'ta, 'Erbakan'ı gömdük, şimdi üstüne beton dökeceğiz' demişlerdi ve bu cümle izaha bile muhtaç olmayan bir netlikte kurulmuştu FETÖ operasyonunda başarısız oldular. Hain darbe girişimi gecesi, geç ses vermeleri, Stratfor'un açıklama yaparak, 'darbe başarısız oluyor galiba' demesinden sonra topa girdiklerini görüyoruz.
Ondan önceki tutumları, darbecileri taraf olarak gören bir yaklaşımdı.
ESKİ TÜRKİYE YOK: Bu saatten sonra bir şeyi öğrendiler ki, Türkiye artık eski Türkiye değil. Türkiye medyasıyla, sivil toplumuyla, siyasetçisiyle, askeriyle, yatırımlarıyla büyük bir ülke konumunda.
Türkiye artık kabuğunu kıran, sadece kendisiyle alakalı değil medeniyet coğrafyasına da umut olan mazlum insanların duasıyla beslediği bir ülke.
15 Temmuz işgal hareketi sırasında, Ortadoğu , Afrika, Balkanlar, Kafkaslardaki kardeşlerimizin, dindaşlarımızın Türkiye'ye ilişkin hissiyatı ve dualarında bunu görmek mümkün"..
Bülent Erandaç/Takvim
Kaynak:Sabah
Binali Yıldırım ders kitaplarını saydı
Yeni eğitim öğretim yılı için Erzincan'daki bir okulu ziyaret eden Binali Yıldırım, öğrencilere dağıtılan kitapları çok buldu.

Başbakan Binali Yıldırım 2016-2017 Eğitim ve Öğretim Yılı açılış töreninden sonra öğrencilerle bir araya geldi.
"BU KADAR KİTAP ÇOK DEĞİL Mİ?"
Ziyaret ettiği bir sınıfta çocuklarla sohbet eden Başbakan, yeni öğretim yılı için dağıtılan ders kitaplarını saydı. 19 kitap sayan Yıldırım, arkasında oturan Milli Eğitim bakanına dönüp 'Sayın bakan hiç insafınız yok mu. Bu kadar kitap çok değil mi? Bu çocuklar bu kadar kitabı nasıl taşıyacak' dedi.
Milli Eğitim Bakanı Başbakan'a 'Hepsini her gün getirmeyecekler' diye cevap verdi.
PKK'nın yaktığı okulda öğrencilerin kıyafetleri de yandı
Gaziantep'te PKK tarafından okula yapılan molotoflu saldırıda dar gelirli öğrenciler için hazırlanan kıyafetler de yandı.

Gaziantep'te bir okulda dar gelirli öğrenciler için hazırlanan giysi ve kırtasiye malzemeleri, terör örgütü PKK mensuplarınca düzenlenen saldırıda kullanılamaz hale geldi.
DERSLİK KULLANILMAZ HALE GELDİ
Şahinbey ilçesine bağlı Cengiz Topel Mahallesi'nde dün Hatice Karslıgil İlkokulu binasına terör örgütü üyelerince yapılan saldırının ardından hasar oluşan okulda, İl Milli Eğitim Müdürlüğü ekiplerince hasar tespitine başlandı. Laboratuvar olarak kullanılan bir dersliğin önemli ölçüde kullanılamaz hale geldiği, dış yüzeyinde de hasarın oluştuğu okul binasında eğitim ve öğretim buruk başladı.
ÖĞRENCİLER SINIFLARI GEZDİ
Öğrenciler, sabah saatlerinde toplandıkları okul bahçesinde saldırının yol açtığı hasarı gördü. Okul idarecilerinin terör saldırısıyla ilgili bilgilendirdiği öğrenciler, molotofkokteylinin yangına neden olduğu laboratuvar sınıfı gezdi.
DAR GELİRLİ ÖĞRENCİLER İÇİN HAZIRLANAN EŞYALAR DA YANDI
Bir hayırsever tarafından eğitim ve öğretimin yılının başlaması dolayısıyla yardıma muhtaç 120 öğrenci için hazırlanan giysi ve kırtasiye malzemesinin yandığı tespit edildi. Eğitim ve öğretime okul kıyafeti ve kırtasiye malzemesi eksiğiyle başlayan öğrenciler, kendilerine uzanacak yardım elini bekliyor.
"EŞYALAR YANMASAYDI KARDEŞİM KULLANACAKTI"
Öğrencilerden Yusuf Can, böyle bir saldırının gerçekleşmesinin üzüntüsünü yaşadığını ifade ederek, "Benim kardeşim de bu okulda okuyordu. Birinci sınıfa başlayacaktı. O verilecek eşyaları kardeşimde kullanacaktı. Eşyalar yanmasaydı, şu anda o kitap ve defterleri kullanıyordu." dedi.
2'nci sınıf öğrencisi Eren Akgöz de kırtasiye malzemesi yardımında bulunulacağı için alış veriş yapmadığını belirterek, olaydan duyduğu üzüntüyü dile getirdi.
Yunanistan ve Rumlardan BM'ye Türkiye karşıtı öneri
Kıbrıs'ta 40 yılı aşkın bir süredir devam eden müzakerelerde BM'ye Türkiye karşıtı çirkin bir teklif sunuldu.

Kıbrıs'ta 41 yıldır süren çözümsüzlüğü sona erdirmek amacıyla Rum ve Türk yönetimleri arasında başlatılan görüşmelerde Yunanistan ve Güney Kıbrıs'tan küstah bir teklif geldi. Rum lideri Nikos Anastasiadis, Yunanistan'la birlikte hazırladıkları teklif raporunu masaya koydu.
AKINCI'DAN RAPORA RET
Akşam'da yer alan habere göre, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın önerilen teklif ve raporu reddettiği ifade edildi. Rum yönetimi, bu plan üzerinden müzakere edeceklerini belirterek, 8 sayfalık Rum-Yunan teklifini medyaya sızdırdı.
"TÜRK ASKERİ GİTSİN, BM POLİS GÜCÜ GELSİN"
Raporda, Türkiye'nin garantörlüğünün tamamen kaldırılmasını, yerine sadece AB ülkelerinden oluşacak 2 bin 500 kişilik bir BM polis gücünün Ada'ya gelmesini ve gücün içinde Türkiye'nin olmayacağı öngörülüyor.
İŞTE O RAPOR
Çözümün ilk günü Türk askerinin yüzde 75'i Ada'dan ayrılacak. Kalan yüzde 25'i belirli süre Ada'da kalacak ancak çekilene kadar bir kışlada toplu bekleyecek. Türk askeri çekildikten ve çözüm anlaşması yürürlüğe girer girmez AB ülkelerinden 2500 kişilik polis gücü, Ada'da iki kurucu devletin sınırları arasında bir karargahta üslenecek. AB polis gücü BM himayesindeki olacak, 5 yıllık görev süresi Türk ve Rumlar talep ederse uzatılacak. Polis gücü, Federal Kıbrıs hükümetiyle işbirliği yapacak, BM ve AB kurallarına göre hareket edecek. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere polis gücünde yer almayacak.Güç herhangi bir ittifaktan gelmeyecek.
Brüksel Belediyesi, PKK etkinliğini iptal etti
Belçika'nın başkenti Brüksel'de PKK yandaşlarının düzenlemeyi planladığı programa belediye önce izin verdi sonra vazgeçti.

GEREKÇE GÖSTERİLMEDİ
Belçika’nın başkenti Brüksel’de bu yıl 22 Eylül’de 3’üncüsü düzenlenmesi planlanan, terör örgütü PKK yandaşlarının katıldığı “Kürt Kültür Haftası” programı, daha önce izin verilmesine rağmen Brüksel Belediye Başkanı Yvan Mayeur tarafından gerekçe gösterilmeden iptal edildi.
PKK-HDP ORTAKLIĞI
Program, Belçika’da bulunan PKK’ya yakınlığıyla bilinen bazı dernekler ile HDP tarafından ortaklaşa düzenlenecekti.
Brüksel Belediyesi daha önce terör örgütü PKK'nın AB Konseyi binasının arkasında çadır kurmasına izin vermişti. 18 Mart’ta düzenlenen Türkiye- AB Zirvesi sırasında kurulan PKK çadırı Türkiye’nin tepkisine neden olmuştu.
YORUMLAR