İlk koalisyona kapı açan ihtilal

İlk koalisyona kapı açan ihtilal

Millet 7 Haziran seçimlerinde tercihini yaptı, sandıktan yıllar sonra koalisyon seçeneği çıktı. Bu durum, 13 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AK Parti için ilk olsa da, koalisyon Türkiye nin yabancı olmadığı bir tablo. 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrasında kurulan ilk ortak hükümet le başlayan Türkiye nin koalisyonlar tarihi, özellikle 1970 li ve 1990lı yıllara damgasını vurdu.

30 Ağustos 2019 - 16:41 - Güncelleme: 30 Ağustos 2019 - 18:19

İlk koalisyona kapı açan ihtilal

Giriş 30 Haziran 2015 05:45 (Son güncelleme 30 Haziran 2015 08:21

İlk koalisyona kapı açan ihtilal

1960’lı yılların koalisyonlarında, askerlerin postal izleri hep siyaset kulvarındaydı. Adnan Menderes’in idamından 29 gün sonra seçim yapıldı, sandıktan ilk “koalisyon” seçeneği çıktı. Darbe girişimi, af tartışmaları, cumhurbaşkanlığı krizi bu ilk koalisyonların en büyük krizleri oldu. 

Millet 7 Haziran seçimlerinde tercihini yaptı, sandıktan yıllar sonra “koalisyon” seçeneği çıktı. Bu durum, 13 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AK Parti için ilk olsa da, koalisyon Türkiye’nin yabancı olmadığı bir tablo. 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrasında kurulan ilk “ortak hükümet”le başlayan Türkiye’nin koalisyonlar tarihi, özellikle 1970’li ve 1990’lı yıllara damgasını vurdu.  Kimi zaman askerlerin postal izlerinin siyaset kulvarında görüldüğü, bazen de pazarlıkların parlamentodan motellere taşındığı Türkiye’nin koalisyonlar tarihi, inanılmaz anekdotlarla dolu. AKŞAM tarih sayfalarını araladı ve bugüne kadar kurulan koalisyon hükümetlerinin karnesini çıkardı. İşte, Türkiye’nin koalisyonları: 

BÜYÜK TRAVMA YARATTI

Türkiye 1946’ya kadar, CHP’nin tek parti iktidarıyla yönetildi ve bu 1950’ye kadar sürdü. Sonraki on yıl Türkiye’de “Adnan Menderes’li Demokrat Parti” rüzgarı esti. O rüzgarı kesen ise, 27 Mayıs 1960’ta askerin sert müdahalesiydi. İhtilal sonrası, Başbakan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam edilmesi, Türk siyasetinin yaşadığı en büyük travmaydı. 
Türkiye koalisyon ile bu süreçte tanıştı. Menderes’in 17 Eylül 1961’de idamından 29 gün sonra yapılan seçimden CHP yüzde 36.7, Adalet Partisi, Ragıp Gümüşpala’nın liderliğinde girdiği yarışta yüzde 34.8 oy aldı. Yeni Türkiye Partisi ile Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin aldığı oylarla CHP’ye karşı yüzde 62’lik bir blok oluşması, o günlerde “27 Mayısçılara karşı Menderes’in zaferi” olarak yorumlanmıştı. Ama hiçbir parti tek başına hükümet  kuramadı.

İlk koalisyona kapı açan ihtilal

ORTAK HÜKÜMET SADECE 7 AY SÜRDÜ

İlk kez kurulan ortak hükümette önce cumhurbaşkanlığı, ardından da İnönü krizi yaşandı.

- Parlamento toplanır toplanmaz cumhurbaşkanlığı krizi yaşanmıştı. Cemal Gürsel’e karşı AP’lilerden bir kısmı Prof. Ali Fuat Başgil’in aday gösterdi.  AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın desteğiyle bu kriz aşıldı. İkinci kriz, diğer partilerde İsmet İnönü’yle çalışmak istemeyenlerin tavrıydı. Sonuçta askeri müdahale ihtimaline karşı CHP ile AP “ortak hükümet” kurdu. Kurmay Albay Talat Aydemir öncülüğünde TSK içindeki bir grubun darbe girişimi son anda önlendi. Aydemir ve arkadaşlarının affı Meclis'te konuşulurken, AP “Yassıada mahkumlarının da affı”nı gündeme getirdi. Bu durum, hükümette ve orduda rahatsızlık yaratırken, ilk koalisyonun da sonunu hazırladı. İnönü istifa etti, ilk koalisyon sadece 7 ay sürdü. 

AP'de Demirel dönemi

Gümüşpala'nın vefatıyla AP'nin Genel Başkanı olan Demirel, ilk iş olarak hükümeti bütçe üzerinden düşürme planını devreye soktu. İnönü bir kez daha istifa etti. 

CHP’de bu gelişmeler olurken, Ragıp Gümüşpala’nın vefat etmesi, muhalefetti hareketlendirdi. Süleyman Demirel, Gümüşpala’nın yerine AP’nin Genel Başkanı oldu. Arkasına aldığı rüzgarla, hükümeti düşürme planını devreye soktu. Hedefi bütçe görüşmeleri oldu. Yapılan oylamada hükümetin bütçesi 197’ye karşı 225 oyla reddedildi. İnönü bir kez daha istifa etti. 

DÖRDÜNCÜ KEZ DENEDİLER 

İnönü’nün 3 koalisyon çabasının da başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından gözler Demirel’e odaklanmıştı. Ancak Demirel, AP Genel Başkanı seçilmesine karşın, milletvekili olmadığından hükümeti kuramıyordu. Cumhurbaşkanı Gürsel, görevi AP listesinden bağımsız senatör olan Prof. Dr. Suat Hayri Ürgüplü’ye verdi. Ürgüplü de, CKMP, YTP ve Millet Partisi (MP) ile yeni bir koalisyon hükümeti kurdu. Demirel de bu hükümette Meclis dışından “Başbakan Yardımcısı” olarak görev aldı. 35 yıllık siyasi yaşamında sık sık koalisyonlarla yüzleşecek olan Demirel, ilk deneyimini yaşıyordu. 

TARİHİ BAŞARIYLA İKTİDAR

Koalisyon hükümetini sonlandıran ise 10 Ekim 1965 seçimleri oldu. Adalet Partisi, tarihi bir başarıyla tek başına iktidara yükselince, 7.5 aylık bu koalisyon deneyimi de sona erdi. 

6 ay ömrü oldu

İlk koalisyonun bozulmasının ardından Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, hükümeti kurma görevini 4 Haziran 1962’de yine İsmet İnönü’ye verdi. İnönü, diğer partilerle görüşürken, özellikle devletin ekonomi üzerindeki kontrolü konusunda yaşanan tartışmalarla ilerleme sağlayamadı. CHP içinde, Bülent Ecevit’in de aralarında olduğu bazı isimler, hükümet dışında kalınmasını istiyordu. Ancak, askerlerin de devreye girmesiyle kriz 25’inci günde aşıldı. İnönü, CKMP, YTP ve çoğunluğu eski AP’li bağımsızlardan oluşan bir koalisyon hükümeti kurmayı başardı. Ne var ki, yine “darbe girişiminde bulunanlara af” tartışmaları bu koalisyonun ömrünü de 6 ayla sınırlı tuttu. Koalisyon ortaklarından CKMP ve YTP’nin kabineden çekilmesi üzerine İnönü istifa etmek durumunda kaldı. 

Gümüşpala kuramayınca iş İnönü’ye kaldı

İnönü Başbakanlığındaki iki koalisyonun da kısa sürede dağılması, CHP’de “Hükümet dışında kalalım” görüşüne ağırlık kazandırdı. CHP Grubu’nda da bu yönde karar alındı. Bunun üzerine hükümeti kurma görevi AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’ya verildi. Ne var ki Gümüşpala, CKMP ve YTP ile anlaşamadı. Cumhurbaşkanı Gürsel, rotayı bir kez daha İnönü’ye çevirdi. İnönü, muhalefetten olumsuz yanıt alınca, bu kez 33 bağımsız milletvekiliyle anlaşarak üçüncü kez koalisyon hükümeti oluşturdu. “Azınlık hükümeti” niteliğindeki bu koalisyonda 17 CHP’li, 4 de bağımsız bakan yer alıyordu. Bülent Ecevit de Çalışma Bakanı’ydı. Hükümete dışarıdan YTP destek veriyordu. Ne var ki, İnönü, partinin ağır toplarının desteğini yitirmeye başlamıştı. 

İlk koalisyona kapı açan ihtilal ile ilgili görsel sonucu

Tartışmalar hiç bitmedi 

Türkiye’nin koalisyonlar tarihine damga vuran tartışmalar, 1960’lı yıllarda da benzerdi. O süreçte öne çıkan belli başlı krizler şunlardı: 
- Askerin siyaset üzerindeki baskısı, darbe planlarının etkisi hep hissedildi. Parlamenter demokrasi ağır aksak ilerledi. 
- Cumhurbaşkanı’nın kim olacağı tartışmaları, koalisyonlarda anlaşmazlık nedeniydi. 
- “Yassıada mahkumlarının affı” tartışmaları Meclis'in en büyük tartışma konularından biri oldu. 
- Ekonomik durgunluğun nasıl aşılacağı ve bütçeler hep tartışıldı ama “istikrar” sorunu hep sıkıntıydı. 
- Parti içi sancılar yaşandı. Bazı milletvekillerinin koalisyon istememeleri sık sık partilerde tartışma yarattı.

Türkiye, Cumhuriyet dönemindeki ilk askeri darbesini 27 Mayıs 1960 tarihinde yaşadı.

İlk koalisyona kapı açan ihtilal ile ilgili görsel sonucu

1923 yılından 1950 yılına kadar devam eden Tek Parti yönetiminden sonra 1950 yılında milletin oylarıyla iktidara gelen Adnan Menderes’in Demokrat Partisi, darbeyle devrildi. Bugün, Türk toplumun hafızasında derin izler bırakan 27 Mayıs darbesinin 57'inci yıl dönümü. İşte sivil iradeyi idam sehpasına çıkaran darbenin nedenleri, sonuçları ve bilinmeyenleri...

Üst aklın vazgeçemediği oyuncak: Koalisyonlar

Türk siyasi tarihi, 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrasında gerçekleşen 1961 genel seçimleriyle birlikte “koalisyon” kavramıyla tanıştı. Üst akıl tarafından yönetilen darbecilerin balans ayarı için kullandığı koalisyonlar, 60’lardan bu yana istikrarsız ve giderek dibe batan Türkiye’nin sorumlusu oldu. Ta ki 2002 seçimlerinden sonra AK Parti iktidarıyla yakalanan 15 yıllık istikrara kadar.

Üst aklın vazgeçemediği oyuncak: Koalisyonlar
Üst aklın vazgeçemediği oyuncak: Koalisyonlar
 
Türkiye, cumhuriyetin ilanından bu yana 94 yılda tam 65 hükümet gördü. Adnan Menderes öncülüğündeki Demokrat Parti'nin 10 yıllık iktidarı ve gelişen ülke ekonomisi bazı çevreleri rahatsız edince idamlarla millete yön veren darbeler peşi sıra gelmeye başladı. Hükümetlere isteklerini yaptırmak isteyen darbeci askerler, koalisyon hükümetleri sürecini başlattı. Koalisyon hükümetleri Türkiye'yi kaosun kucağına iterken hemen ardından da yeniden askeri müdahaleler geldi. Asker kılığındaki cuntacılar hükümette ya da devletin başında kimin olmasını istediklerini belirtiyor istedikleri ortamı oluşturuyor, neticede ya kuklayla ya direkt müdahele ile yine kendileri yönetiyordu.

40 YIL KOALİSYONUN PENÇESİNDE GEÇTİ

Askerin tehdit ve sindirmeyle uyguladığı bu balans ayarlı sistem ile yıllar sürecek ve Türkiye'yi dünya ülkelerinin gerisinde bırakacak koalisyon hükümetlerinin temelleri atıldı. 1960'lar, 70'ler, 90'lar ve 2000'li yılların başında, koalisyonların neden olduğu krizler ülkeyi yangın yerine çevirirken, Türkiye'nin yüzde 90'ı dini görüşleri nedeniyle baskı altında tutuldu, kimi kesimler ise marjinal odakların ağına bırakıldı. Böylelikle ülke onlarca yıl siyasi istikrarsızlığın pençesinde kıvrandı.

DARBELERİN İLK ÇOCUĞU SADECE 7 AY DAYANDI

Türkiye 1946- 1950 arası CHP'nin tek parti iktidarıyla yönetildi. Sonraki on yıl Türkiye'de “Adnan Menderes'li Demokrat Parti" rüzgarı esti. O rüzgarı kesen ise, 27 Mayıs 1960'ta askerin sert müdahalesiydi. İhtilal sonrası, Başbakan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam edilmesi, Türk siyasetinin yaşadığı en büyük travma oldu. Türkiye koalisyon ile bu süreçte tanıştı. Menderes'in 17 Eylül 1961'de idamından 29 gün sonra yapılan seçimden CHP yüzde 36.7, Adalet Partisi Ragıp Gümüşpala'nın liderliğinde girdiği yarışta yüzde 34.8 oy aldı. Yeni Türkiye Partisi ile Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin aldığı oylarla CHP'ye karşı yüzde 62'lik bir blok oluşması, o günlerde “27 Mayısçılara karşı Menderes'in zaferi" olarak yorumlanmıştı. Ama hiçbir parti tek başına hükümet kuramadı. Darbeden sonra 10 Kasım 1961 tarihinde ilk koalisyonu kurma görevi, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından Malatya Milletvekili İsmet İnönü'ye verildi. Partiler İnönü yönetiminde çalışmak istemiyordu. Muhtemel bir siyasi kriz tehdidi, Adalet Partisi'nin İnönü ile birlikte çalışmasına zemin hazırladı. Yeni hükümet 20 Kasım'da ilan edildi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'nün başbakanlığındaki hükümet, ortaklığı oluşturan partilerin uyumsuzluğu nedeniyle sık sık bunalımlarla karşılaştı.

Kurmay Albay Talat Aydemir öncülüğünde TSK içindeki bir grubun darbe girişimi son anda önlendi. Aydemir ve arkadaşlarının affı Meclis'te konuşulurken, AP “Yassıada mahkumlarının da affı"nı gündeme getirdi. Bu durum, hükümette ve orduda rahatsızlık yaratırken, ilk koalisyonun da sonunu hazırladı. İnönü istifa etti, ilk koalisyon sadece 7 ay sürdü.
 
 
 

ASKER ZORUYLA HÜKÜMET KURDURULDU

Hükümeti kurma görevi, 4 Haziran 1962 tarihinde Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından yine Malatya Milletvekili İsmet İnönü'ye verildi. İnönü, aynı gün görüşmelere başladı. Yine eski sorularla karşılaştı: Devletin ekonomi üzerindeki kontrolü ne kadar olacaktı, özel sektöre ne kadar özgürlük verilecekti? Bir ilerleme kaydedemeyen İnönü, 18 Haziran'da çabasından vazgeçti. Fakat askeri baskı yine devreye girdi ve 24 Haziran'da (hükümet krizinin 25. gününde) CHP, CKMP, YTP ve bağımsızlar (çoğunluğu eski AP'li milletvekili) bir koalisyon hükümeti kurmada anlaştı. İlk koalisyon hükümetinin travmaları geçmeden İsmet İnönü'nün başını çektiği Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Yeni Türkiye Partisi (YTP), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ve bağımsız milletvekilleri arasında bir koalisyon hükümeti kuruldu. İstikrarsız siyasi hayatın üzerine askeri müdahaleler eklenince koalisyon hükümetlerinin de ömrü uzun olmuyordu. 25 Haziran 1962 yılında başlayan hükümetin çalışmaları yine darbe girişiminde bulunanlara af tartışmalarının bir araya gelmesiyle durma noktasına geldi ve 25 Aralık 1963'te İsmet İnönü tekrar istifa etti.

TEHDİTLE GÜVEN OYU ALDILAR

İnönü, 23 Aralık'ta, Meclis'teki 33 bağımsızla bir kabine kuracağını ilan etti; bağımsızlarla birlikte 208 oya sahipti (Çoğunluk için 18 eksik). İnönü, Türkiye ile Yunanistan arasında açık bir çatışma tehlikesi gösteren Kıbrıs krizinin yükselen gerilimi ortasında, 25 Aralık'ta yeni kabinesini sundu. 2 Ocak'ta CHP'liler, hükümet güvenoyu almazsa, gelecekte kurulacak hiçbir koalisyonda yer almayacaklarını belirten bir uyarı yayınladı. Sadece 2 yıl önce Başbakan asılan bir ülkede bunun anlamı darbe tehdidiydi. Özellikle Kıbrıs krizi devam ederken, yeni bir kriz olasılığı karşısında Yeni Türkiye Partisi lehte oy kullanmaya karar verdi. Ertesi gün Üçüncü Koalisyon 175'e karsı 225 oyla güvenoyu aldı. 12 Şubat 1965'e kadar üçüncü koalisyon görev yaptı. 30. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti veya I. Süleyman Demirel Hükümeti, Süleyman Demirel başkanlığında Adalet Partisi tarafından kuruldu. Hükümet 27 Ekim 1965 - 3 Kasım 1969 tarihleri arasında görev yaptı.

 
 


CUNTANIN TEKNOKRAT HÜKÜMET ZORLAMASI

1970'li yıllar Türkiye'si, bugünküyle kıyaslanamayacak kadar karmaşık bir siyasi tabloyla karşı karşıyaydı. Bir yandan 12 Mart 1971'de askerlerin verdiği muhtıranın etkisi, diğer yandan “kurtarıcı" gözüyle bakılan “teknokrat hükümet" denemelerinin başarısızlığı toplumsal gerilimlerin fitilini ateşledi. “Bir muhtıra, bir
darbe arası"nda siyaset “iki arada, bir derede"ydi!

MUHTIRA AKIŞI DEĞİŞTİRDİ

Türkiye, 1970'li yıllara Süleyman Demirel'in başında olduğu Adalet Partisi (AP) iktidarıyla girmişti. Bu dönemde, Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun başında olduğu askeri cuntanın darbe hazırlığı son anda ortaya çıkarıldı. Darbe önlendi ama hükümet, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç ve kuvvet komutanlarının 12 Mart 1971 muhtrasıyla istifa etmek zorunda kaldı.

ASKER EMREDİYORDU HÜKÜMET KURULUYORDU

Muhtırayla parlamento feshedilmedi, partiler kapatılmadı, anayasa askıya alınmadı. Ancak askerlerin dediği oldu ve Başbakan Demirel, istifasını verdi. Ordu, “teknokratlar hükümeti" talep ediyordu. O hükümeti, CHP'den istifa eden Kocaeli Milletvekili Nihat Erim “bağımsız Başbakan" olarak kurdu. Hükümette AP'den 5, CHP'den 3, Milli Güven Partisi'nden (MGP) 1 bakan yer aldı. 27 üyeli kabineye dışarıdan katılanlar arasında, Dünya Bankası'ndan davet edilen Atilla Karaosmanoğlu da vardı. Türkiye, 2001 krizinde gördüğü Kemal Derviş örneğini, 1971'de Karaosmanoğlu'yla da yaşamıştı. Hedef, ekonomiyi düzeltmekti. Ancak, o süreçte enflasyon 9 ay içinde yüzde 11'den, 23.3'e çıktı. 11 bakanın istifasıyla son bulan ilk hükümetin ardından, Erim'in kurduğu 2. teknokrat hükümeti de beklenen başarıyı sağlayamadı.

GEZMİŞ VE ARKADAŞLARI İDAM EDİLDİ

Erim'in Başbakan olduğu döneme damga vuran olaylardan biri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkında verilen idam cezalarının onanması oldu. Kararlar, 24 Nisan 1972'de TBMM'de yapılan oylama sonucunda kesinleşmişti. Üç isim, 6 Mayıs 1972'de idam edildi.Erim'in ardından Ferit Melen ve Naim Talu'nun kurduğu teknokrat hükümetlerinin akıbeti de, Erim hükümetlerinden farklı olmadı.

HALKÇI ECEVİT'E BİLE TAHAMMÜL YOKTU

CHP'de değişimin ayak sesleri sandığa yansıdı, 2'nci koalisyon dönemi başladı. Demirel muhalefet olmak isteyince Ecevit, Erbakan ile el sıkıştı. 1970'lerin başında siyasette yaşanan en büyük değişimlerden biri CHP'de oldu. “Ortanın solu" hareketini başlatan Bülent Ecevit, İsmet İnönü'ye bayrak açmış ve 4 Mayıs 1972 kurultayında CHP'nin başına geçmişti. Ecevit'in ilk sınavı Cumhurbaşkanlığı seçimi oldu. Askerler Faruk Gürler'in seçilmesini istiyordu ama Ecevit, Demirel'le birlikte buna karşı çıktı ve “Fahri Korutürk" yeni Cumhurbaşkanı oldu. Ecevit liderliğinde girdiği ilk seçim olan 14 Ekim 1973'te yüzde 33.3 oy aldı ama tek başına iktidar olamadı. Türkiye'de “ikinci koalisyonlar dönemi" başlıyordu. 1973'te CHP-AP koalisyonu bekleniyordu. Ancak Demirel, “Halk bize muhalefet görevi verdi" dedi. Ecevit ise “Olmaz" denilen bir formülü devreye soktu. Milli Selamet Partisi (MSP) Lideri Necmettin Erbakan'ın kapısını çaldı. İki isim, koalisyon için el sıkışıyordu.

“KIBRIS" ÇIKARMASI

26 Ocak 1974'te işbaşı
yapan Ecevit Başbakanlığındaki hükümet, tartışmalarla görev yaptı. Bu sürece iki olay damga vurdu:

■Hükümet, ABD'nin baskısıyla 1971'de yasaklanan “haşhaş ekimi"ni, 1 Temmuz 1974'te serbest bıraktı.

■Temmuz 1974'te ise Kıbrıs karıştı. Ada'daki Türklerin yaşamı tehlikeye girince, 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs Barış Harekatı gerçekleştirildi. Anlayışları farklı iki partinin koalisyonu uzun sürmedi. “Siyasal mahkumların genel af kapsamına alınması" hükümete büyük darbe vurdu ve 10 aylık koalisyon tarihe karıştı.

CHP'YE TEK BAŞINA İKTİDAR İÇİN YÜZDE 41 BİLE YETMEDİ

Seçim sonrası kurulan azınlık hükümetleri güvenoyu alamayınca iktidarın kapıları Demirel'e açıldı. 17 Kasım 1974'te Sadi Irmak'ın kurduğu “azınlık hükümeti" güvenoyu alamayınca sahneye bir kez daha çıktı. AP, MSP, MHP ve Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) “1. Milliyetçi Cephe Hükümeti" kurdu. Erbakan yine Başbakan Yardımcısı'ydı. 5 Haziran 1977'de CHP yüzde 41'le tek başına iktidar olamadı. Ecevit, bu kez “azınlık hükümeti" denedi. O da “güvenoyu" alamayınca iktidarın kapıları, yeniden Demirel'e açılmıştı. Demirel'in başbakanlığında AP, MSP ve MHP, 21 Temmuz 1977'de “2. Milliyetçi Cephe Hükümeti"ni kurdu.

VEKİLLER ALINIP SATILIYORDU

11 Aralık 1977'deki yerel seçimleri CHP kazanınca, AP karıştı. Ecevit, Tuncay Mataracı, Hilmi İşgüzar gibi isimlerin de olduğu istifacı AP'lilerle temas kurdu. Pazarlıklar, “Güneş Motel"e kadar taşınmıştı. Ecevit, “Kumar borcu olmayan 11 vekil arıyorum" diyerek, tarihe “11'ler Olayı" olarak geçen eski AP'liler ile anlaştı.

PATLAYAN ENFLASYONLAR.... KATLİAMLAR...

1977'nin son günü, Demirel başkanlığındaki hükümet, “yolsuzluk" iddialarıyla verilen gensoru sonucu düşürüldü. Ecevit, DP, CGP'liler ve 11 bağımsızla 5 gün içinde yeni hükümeti kurarak, Başbakan oldu. Bu süreçte enflasyon hızı yüzde 100'ü bulurken, grevler yayıldı. Malatya ve Maraş'ta anarşi tarihe acı izler bıraktı. TÜSİAD, gazetelere verdiği tam sayfa ilanlarla, hükümetin istifasını istiyordu. Ecevit'le Güneş Moteli'nde anlaşan bakanlar hakkındaki yolsuzluk iddiaları koalisyonu derinden sarstı. 14 Ekim 1979'da yapılan “ara seçimler"de başarısızlığa uğrayan Ecevit, istifasını vermek zorunda kaldı.
 
 
 
Kenan Evren


70 CENT'E MUHTAÇ TÜRKİYE!

Cumhurbaşkanı Korutürk, hükümeti kurma görevini bir kez daha Demirel'e verdi. Demirel de, MSP ve MHP'yle bu kez “azınlık hükümeti" kurdu. Bu tartışmalar arasında bir başka kriz de kapıya dayandı. Cumhurbaşkanı Korutürk'ün görevi sona ermişti. Korutürk'ün yerine Cumhuriyet Senatosu Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil vekalet etmeye başladı. Yaşanan bu süreç toplumu her yönden olumsuz etkiledi. “70 cent'e muhtaç Türkiye" söylemi, o günlerde ortaya çıkmıştı. Ülkenin dört bir yanında benzin, yağ, tüp kuyrukları alabildiğince uzuyordu. Anarşi ise her gün can alır hale gelmişti. Birçok ilde “sıkıyönetim" uygulanmaya başlanmıştı. Sonuç tam da bu ortamı hazırlayan darbecilerin istediği gibiydi. Kenan Evren 12 Eylül 1980'de binlerce insanın hayatını karartan yüzlercesini katleden darbeyi gerçekleştirdi. 13 Eylül günü nasıl olduysa Türkiye'yi kana bulayanlar adeta yer yarılıp içine girmişti. Partiler kapatıldı, liderler gözlem altına alındı. Böylece 1971 muhtırasiyla başlatılan “ikinci koalisyon dönemi" de, asker müdahalesiyle sona erdi.

ÖZAL KÖŞKE ÇIKINCA KAOS YENİDEN BAŞLADI

1960'larda Süleyman Demirel, 1970'lerde de Bülent Ecevit siyaset sahnesinde başrol oynayan isimler olmuştu. 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle Demirel ve Ecevit gibi, Necmettin Erbakan'dan Alparslan Türkeş'e kadar isimler ve partileri siyaset kulvarından çıkarıldı. Yeni anayasa, darbeyi gerçekleştiren Kenan Evren'e “Cumhurbaşkanlığı" yolunu açarken, siyasette de yeni bir dönem başlatmıştı. 1980'lere damga vuracak isim ise “Turgut Özal" oldu. Özal'ın partisi Anavatan, 1983 seçimlerinde tek başına iktidara gelirken, 1991'in son dönemine kadar ülkeyi tek başına yönetti. Siyasette dengeleri değiştiren ise bu kez “asker" değil, Turgut Özal'ın “Cumhurbaşkanlığı" adımı oldu. Özal'ın Çankaya Köşkü'ne çıkışı sonrası, Yıldırım Akbulut ve Mesut Yılmaz'la devam eden sürecin sonunda gerçekleşen 20 Ekim 1991 seçimleri, Türkiye'de üçüncü kez “koalisyonlar dönemi"ni başlattı.
 
 
 
Milletin derdine derman olarak çizginin dışına çıkan Refah-Yol Hükümeti ise 28 Şubat darbesi ile indirildi.


DEMİREL YEDİNCİ KEZ GELDİ!

1991 seçimlerinde halka “iki anahtar" vaat eden Süleyman Demirel'in Doğru Yol Partisi sandıktan yüzde 27.3 oyla birinci çıktı. ANAP'ın oyu yüzde 24'te kalmıştı. Erdal İnönü'nün başında olduğu SHP üçüncüydü. 12 Eylül darbesi sonrasında Necmettin Erbakan “Refah Partisi", Bülent Ecevit “Demokratik Sol Partisi", RP ile ittifaka giden Alparslan Türkeş de Milliyetçi Çalışma Partisi ile tekrar siyaset sahnesine dönmüştü. Bu süreçte Demirel, İnönü'nün SHP'si ile uzlaştı. Daha önce altı kez giden Demirel, yedinci kez Başbakanlık koltuğuna oturuyordu. 17 Nisan 1993 günü, Turgut Özal'ın vefatı bir kez daha Türkiye'de siyasi istikrarsızlığın önünü açtı.
 
 
 
DYP-SHP koalisyonu


ÇiLLER'E AÇILAN YOLLAR

Çankaya Köşkü'ne bu kez çıkmak isteyen isim, vaktiyle Özal'a ağır sözlerle yüklenen Demirel olmuştu. Demirel, 16 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar Başbakanlığa Erdal İnönü vekalet etti. Demirel Köşk'e çıktıktan sonra ise DYP Genel Başkanı Tansu Çiller oldu.Tansu Çiller, DYP Genel Başkanı olduktan sonra SHP'yle koalisyon sürdü. 50'nci Hükümet, 25 Haziran 1993'te işbaşı yaptı. Çiller, “ilk kadın başbakan" olarak tarihe geçmişti. Erdal İnönü yine Başbakan Yardımcısıydı. DYP-SHP dönemi de ekonomik kriz yaşanan süreçlerden biri oldu. Koalisyonlarla beraber 90lı yılların faili meçhullerine, siyasi sukastlerine de kapı aralanmış, derin yapılara gün doğmuş oldu.



KOALİSYON KURMANIN İLK ŞARTI: YA ASKER ONAYLAYACAK YA ÜLKEYİ BATIRMAYA GÖNÜLLÜ OLACAK

24 Aralık 1995 seçimlerinde sandıktan sürpriz bir sonuç çıktı. Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi ilk kez birinci oldu. Cumhurbaşkanı Demirel ise hükümeti kurma görevini ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. Yılmaz da, DYP ile “Ana-Yol" hükümeti kurdu. Hükümete, DSP dışarıdan destek veriyordu. Azınlık koalisyonu, 12 Mart 1996'da güvenoyu aldı. Ancak RP, mayıs ayında gensoru verince, Başbakan Yılmaz üç ay sonra istifa etmek zorunda kaldı. Erbakan'ın beklediği haber gelmişti. Demirel, hükümeti kurma görevini bu kez Erbakan'a veriyordu. Askerlerin uyarılarının gölgesinde RP ile DYP “Refahyol" hükümetini kurdu. Erbakan “Başbakan", Çiller “Başbakan Yardımcısı"ydı. Refahyol ise işe memur ve işçilere verilen rekor zamla başladı. Sincan'da yürüyen tanklar ve 28 Şubat 1997 MGK'sında alınan kararlar, “demokrasiye balans ayarı" olarak nitelenecek ve tarihe “post-modern darbe" olarak geçecekti. Önce 28 Şubat kararları, ardından 21 Mayıs 1997 tarihinde Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş tarafından RP hakkında açılan kapatma davası, Çiller'in başbakan olmasına fırsat tanımadan “Refahyol" hükümetinin sonunu getirdi.

30 Haziran 1997 ile 11 Ocak 1999 arasında görev yapan, Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi koalisyonu ise Refah Yol hükümetinin düşürülmesi için DYP'den koparılan vekillerin desteğiyle darbecilerin emriyle kuruldu. En büyük icraatı 28 Şubat kararları ile halka zulmetmet oldu.
 
 
 
DSP-MHP-ANAP koalisyonu


DEVLETE BORÇ VERENLER GECELİK YÜZDE 7500 FAİZ İLE GERİ ALDI

1999'daki seçimlerinde Ecevit'in DSP'si, MHP ve ANAP ile koalisyon hükümeti kurdu. Türkiye tarihindeki son koalisyon olan bu hükümet döneminde ülke en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşadı. Ecevit'in rahatsızlanması ve uzayan tedavi süreci, DSP'de yaşanan bölünme, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin erken seçim isteği o sürece damga vurdu. Hükümet ortakları arasında yasalar konusunda tartışma yaşanıyordu. Köşk ile hükümet arasında da gerilim vardı. 19 Şubat 2001'de toplanan MGK'da bu nedenlerle, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Ecevit arasında “Anayasa kitapçığı fırlatma" olayı yaşandı. Ecevit, öfkeyle toplantıyı terk etmişti.

MİLLET ARTIK YETER DEDİ VE AK PARTİ'Yİ TEK BAŞINA İKTİDARA GETİRDİ

Açıklamalar diken üstündeki ekonomiyi adeta yerle bir etti. Türkiye tarihinin en büyük krizlerinden biri yaşanıyordu. Kemal Derviş “kurtarıcı" olarak çağrılmış, “ekonominin patronu" olarak da dışarıdan bakan yapılmıştı. Pek çok düzenlemeyle IMF'den yüklü borç alındı ve kemer sıkma politikası hayata geçirildi. Ancak işin sonunu gören Devlet Bahçeli'nin hamlesiyle erken seçime gidildi. 3 Kasım 2002'deki seçimde, halk, son koalisyonu da sandığa gömdü ve bu partileri cezalandırarak, AK Parti'yi tek başına iktidara taşıdı.
 
 
 
Ahmet Necdet Sezer ve Bülent Ecevit



YILLARIMIZI ÇALDILAR

Türkiye'nin siyasi geçmişini rakamlar özetliyor.
■94 yılda 65 Hükümet kuruldu. 2 askeri darbe 3 darbe girişimi oldu. Defalarca muhtıra verildi.
■IMF ile 13 Stand-By Anlaşması imzalandı.
■1973-80 arası kurulan koalisyon hükümetleri, bir siyasi uzlaşma sağlayamadı ve toplumsal çatışmalara, binlerce gencin ölümüne yol açtı. Darbeciler istediğini aldı ve 12 Eylül geldi.
■1991'den sonra yaşanan koalisyonlar süreci ve akabinde Refah-Yol hükümetini indirmek isteyen Cumhurbaşkanı ve Cumhuriyet Başsavcısı ile yaşanan krizler sistemi kilitledi. ve yine darbecilerin istediği oldu.
■2002'de başa geçen AK Parti hükümeti, 15 yılda tam 7 kez AYM, CB, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve TSK ve FETÖ gibi terör örgütlerince siyaset dışı yollarla engellendi.
■Darbe ve statüko yanlısı medya yüzlerce kez Rahatsızlık manşeti attı.
■Cumhuriyet döneminde 94 yılda
kurulan toplam 65 hükümetin süresi
17 ayda bir hükümete tekabül etti.
■Ortalama 3,5 yılda bir genel seçim yapıldı. 1970-80 arasındaki 10 yıllık dönemde toplam 12 hükümet kuruldu ve bu hükümetlerin ortalama ömrü 10 ay oldu.
■1991-2002 yılları arasında ise ortalama 16 aylık ömürleri olan
9 Hükümet kuruldu. 1950 yılından beri tek başına iktidarlar döneminde ortalama büyüme oranı yüzde 5,6 iken, koalisyon dönemlerinde aynı oran yüzde 4'te kaldı.
■Cumhuriyet tarihimizde kurulan
65 hükümetin 36 tanesinin ömrü bir yılın altında kaldı.
■ Koalisyon dönemlerinin başbakanı bir beyanatında “Ülkemiz 70 cente muhtaç" şeklinde beyanatıyla koalisyonların ülkeyi getirdiği ekonomik darboğazı özetledi.

Hepsi de en doğrusu Başkanlık dedi

Türkiye yeni cumhurbaşkanlığı sistemi için 16 Nisan tarihinde referanduma gidiyor. Cumhurbaşkanı’nın Devlet Başkanı sıfatını alacağı yeni sistem halkın oyuna yeni sunulsa da siyaset tarihimizdeki yeri eski. Türkiye’nin yakın siyasi tarihine damga vuran siyasetçilerin hemen hepsi Başkanlığa dair olumlu görüş bildirmişti. Hepsi de sistem değişikliğinin ülkenin geleceği için gerekli olduğunu vurguluyordu.

  
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
 
 
Türkiye'de cumhurbaşkanlığı veya başkanlık sistemine yönelik düzenleme önerileri geçmişte de birçok siyasi lider tarafından gündeme getirilmişti. Bu konuda en çok çabalayanların başında ise hiç şüphesiz 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel geldi. Muhtıra ve darbelerle başbakanlıktan indirilen, cumhurbaşkanı seçemeyen, cumhurbaşkanları ve başbakanlarla krizler yaşayan Süleyman Demirel, yeni sistemin niçin ihtiyaç olduğunu en iyi bilen isimdi. Başkanlık talebini “Başkanlık sistemini daha önce ifade ettiğim zaman kendim için istediğimi söylediler. Kendim için değil Türkiye için istedim" sözleriyle açıklayan Demirel kadar Turgut Özal da bu konuda en dertli isimlerdendi. Eski BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ise yıllar önce görüşlerini Yeni Şafak'a verdiği röportajda anlatmış, “Başkanlık sistemi ile yönetim yeniden düzenlenmeli" şeklinde açıklamalarda bulunmuştu. Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Tansu Çiller, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş de Başbakanlık sisteminin ihtiyaç olduğunu söyleyen isimlerdendi.
 
 
 
Turgut Özal


TURGUT ÖZAL: Başkanlık sistemi diyorum ben

8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal 1993'te Mehmet Ali Birand'ın sunduğu 32.Gün programında şunları söylemişti: Başkanlık sistemi diyorum ben, başkanlık sistemi tabii Fransa gibi değil daha çok Amerika'ya yakın. Sebebini şöyle tahlil ediyorum, bakanların benim kanaatime göre bizim tecrübelerimize göre parlamento dışından olması lazım. Çünkü 6 senelik parlamento hayatımda şunu gördüm. Bakanlarla milletvekilleri arasına devamlı problem giriyor. Çünkü bakanın da milletvekilinin de seçim kaygısı vardır. Aynı yerde veya aynı grupta olmadıkları takdirde birbirlerine zıt hareketler yapıyorlar ve dejenerasyon başlıyor"
 
 
 
Recep Tayyip Erdoğan


R.TAYYİP ERDOĞAN: 2003'ten beri istiyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki liderlerin aksine cumhurbaşkanı olduktan sonra değil, henüz başbakanlığının ilk yılında Başkanlık sistemiyle ilgili görüşlerini dile getirmişti: Bunu başardığımız anda ben Türkiye'nin ciddi bir sıçrama yapacağına inanıyorum. Benim için ideal olan Amerikan modeli. Orada yasama ile yürütme arasındaki müdahaleler ortadan kalkıyor. Bir milletvekili bakan olduysa milletvekilliğini bırakıyor. Dışarıdan da bakan atayabiliyorsunuz. O zaman, hiçbir zaman yasamada olanlar 'Akrabamı şuraya getir' diyemiyor. Milletvekili iş buldukça oy alacağını sanıyor. Aslında böyle bir mantık yok. Bunların hepsi ülke ekonomisini çökerten nedenlerin en önemlileri. Ama bu olmadığı zaman yürütmede olanların böyle bir sorumluluğu olmayacaktır. Onun için yasamadan gelen insanlara haklı talepleri dışında hayır diyecektir."
 
 
 
Muhsin Yazıcıoğlu


Başkanlığı Yeni Şafak'a anlatmıştı

Büyük Birlik Partisi'nin kurucusu ve 19. 20. ve 23'üncü dönem TBMM Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu, 2002 yılında o dönem muhabirlik yapan Yeni Şafak Haber Müdürü Recep Yeter'e verdiği mülakatta Başkanlık sistemine ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştu. 25 Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş'ta FETÖ izleri çıkan bir helikopter kazasında hayatını kaybeden Yazıcıoğlu, 29 Eylül 2002 tarihli Yeni Şafak'ta yayınlanan mülakatta, Türkiye'nin sorunlarından kurtulması için birçok alanda reforma ihtiyacı olduğunu belirterek, Türkiye'nin, sorunlarını ancak bu şekilde aşabileceğini kaydetmiş, “Siyasi partiler yasası ve seçim kanununu yenileyerek siyaseti yeniden düzenlememiz, başkanlık sistemi ile de yönetimi yeniden düzenlememiz gerekiyor" demişti. Yazıcıoğlu şu ifadeleri kullanmıştı: “Başkanlık sistemi ile yönetim yeniden düzenlenmeli. Parlamenter sisteme göre cumhurbaşkanının yetkileri çok fazla. Başkanlık sistemine göre yetkileri çok az. Bunu da yerli yerine oturtmak gerekiyor. Tercih yapılmalı. başkanlık sistemi mi, parlamenter sistem mi? Biz başkanlık sistemini savunuyoruz"
 
 
 
Başkanlığı Yeni Şafak'a anlatmıştı.


BİZİ RAHAT BIRAKMAZLAR

Muhsin Yazıcıoğlu, o dönemde siyasi çizgisini ve duruşunu da anlatırken Türkiye'nin bugün içinden geçtiği kritik döneme de ışık tutmuştu: “Kültürde dinamik, ekonomide liberal, dini açıdan muhafazakar bir yapıdan yanayız. 'Ya korkularımızla koyun koyuna içimizde dürülüp kalacağız, ya ayaklarımızdaki prangaları çözecek geleceğe kanatlanacağız' diyoruz. Ama, bu arada şüphesiz ki devletin üniter yapısı, milli bütünlük, toprak bütünlüğü gibi konularda hassasız. Bulunduğumuz coğrafya hassas bir coğrafya. Bizi rahat bırakmamışlar, bırakmayacaklar da. Özgürlükler adı altında bir takım yaralarımızın kaşınarak iki de bir kanatılması yerine, milletleşme sürecimizi katkıda bulunacak şeylere öncelik vermemiz lazım."

AB KIZIL ELMA DEĞİL

Yazıcıoğlu AB ilişkilerini de şöyle yorumlamıştı: “Türk olarak içime sindiremediğim bir şey var. Her önüne gelen her fırsatta 'AB'ye girmezsek mahvoluruz' diye konuşuyor. Yıllardır böyle konuşarak milletin çocuklarını aşağılık kompleksine soktular. Çok ciddi bir medeniyet potansiyeli olan bir ülke olarak bu coğrafyada rahatlıkla, kültürel, ekonomik ilişkilere girebilme şansımız varken bunu kullanmıyoruz. Avrupa ile sorunlu olmamız düşünülemez. Ama Kızıl Elma haline de getirmememiz lazım.
 
 
 
Necmetin Erbakan


Necmetin Erbakan: Başkanlık sistemi getirilecektir

Milli Görüş lideri Prof.Dr. Necmettin Erbakan başkanlık sistemini genel başkanı olduğu Milli Nizam Partisi'nin 1969 tarihli programında savunmuştu. Erbakan, “Daha hızlı kalkınmaya mecbur olan Türkiye'mizde devlet hizmetlerinin verimli, süratli ve kudretli yürütülebilmesi ve anayasamızın bünyemize intibakı bakımından daha mütekamil bir yapıya kavuşturuşması ve tatbikattaki aksaklıkların giderilmesi için başkanlık sisteminin getirilmesini zaruri görüyoruz. İcra organının daha kudretli olması ve süratli çalışabilmesi için reisicumhurun tek dereceli olarak halk tarafından seçilmesi ve icrai organın düzenini başkanlık sistemine göre tanziminin yapılması gerekmektedir" ifadesinde bulundu. Prof. Dr. Necmettin Erbakan Refah-Yol hükümeti döneminde de bir televizyon programında yeri ve zamanı geldiğinde başkanlık sistemi meselesenin de gündeme gelebileceğini anlatmıştı.
 
 
 
Bülent Ecevit

Bülent Ecevit: Başkanlık sistemine geçmeli

Bülent Ecevit başkanlık sistemi ile ilgili görüşlerini KKTC üzerinden paylaşmıştı: “Yıllardan beri KKTC'ye gittiğimde bazı kuruluşlar ve sendikaların temsilcilerine düşüncemi belirtiyordum ve başkanlık sistemine geçmenin zorunlu olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Birçok kimse kabul ediyordu, bu görüşümü fakat bir türlü adım atılamıyordu. Fakat şimdi bu zorunlu hale gelmiştir bence."
 
 
 
Süleyman Demirel

Süleyman Demirel: Her fırsatta savundu

9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, siyasi hayatının neredeyse her aşamasında başkanlık sistemini savundu. Demirel, 2006 yılında bir konferansta şunları söylemişti: Benim içimde kalan ukdedir. İsterdim ki siyaseten Türkiye, cumhurbaşkanını seçsin. Halktan kopuk bir cumhuriyet olmaz. Sistem işlemiyor, temsili sistem işlemiyor. Ben isterdim ki bunu yapabilelim, yapamadık. Ben aslında isterdim ki Türkiye'de başkanlık sistemini yapalım. İçimde ukdedir yapamadık. Çünkü devlet büyük, ülke büyük, halk çok dinamik. Biz bu ülkeyi idare edemiyoruz. Hükümetlerin kusuru da olabilir, içinde vardır ama genelde sistemde değişiklik yapmamız lazım."
 
 
 
Abdullah Gül

Abdullah Gül: Refah Partisi'nin savunduğubir fikir

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, 1997 yılında dönemin Refah Partisi(RP)'nde Genel Başkan Yardımcısı görevindeyken başkanlık sistemine vermiş olduğu desteği belirtmişti. Gül, “Bu öneriyi ilk olarak merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal ortaya attı ve o zaman Demirel buna karşı çıktı. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, Refah Partisi'nin başından beri savunduğu bir fikirdir" demişti.
 
 
 
Tansu Çiller

Tansu Çiller: Kalıcı tedbir şart

Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki ilk ve tek kadın başbakan olan Tansu Çiller de başkanlık sistemini savunanlar arasındaydı. Koalisyonlara mecbur kalınan istikrarsızlık dönemlerinde sıkça istikrar vurgusu yapan ve bunun uzun vadede sağlanabileceğini belirten Çiller şu ifadeleri kullanmıştı: “Siyasi istikrar palyatif bir takım tedbirlerle sağlanamaz. Siyasi istikrar uzun vadede başkanlık sistemine geçişle bulunabilir. Bu 5-10 yıllık süreç içinde anayasa değişiklikleriyle sağlanabilir."
 
 
 
Alparslan Türkeş

Alparslan Türkeş: Dünyaya başkanlıkla hükmettik

Alparslan Türkeş, başkanlık sistemine ilişkin görüşlerini “Temel Görüşler" adlı kitabında şöyle anlatmıştı: “Milliyetçi Hareket, tek başkan, tek meclis sistemini savunur. Çağımız kuvvetli, adil ve hızlı icra çağıdır. Türk milleti, dünya imparatorlukları kurduğu devirlerde kuvvetli, adil ve hızlı icra sistemini uygulamıştır, kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün tek elde toplanmasıyla mümkündür. Bunun için tarih ve töremize uygun olarak başkanlık sistemini savunuyoruz. Her konuda bütünleşmeci olduğumuza göre, icranın başında da bütünleşmeci olmalıyız. Türk tarih felsefesi ve tarihinde icra organı hiçbir zaman bölünmemiş, yani tek bir başkan tarafından yürütülmüştür."

Bu haber 202819 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Kod adı damla! FETÖ'cü kurmay pilotun eşi de itirafçı oldu: Adil Öksüz'ün evine götürüldüm
Kod adı damla! FETÖ'cü kurmay pilotun eşi de itirafçı oldu:...
Barışın anahtarı Türkiye! Putin, İstanbul'u işaret etti: Ukrayna ile müzakerelerin başlatılmasına temel teşkil edebilir
Barışın anahtarı Türkiye! Putin, İstanbul'u işaret etti:...