Atatürk'ün araştırdığı kayıp kıta bulundu MU?

Bilim insanları Yeni Zelanda'da Pasifik Okyanusu'nun altında görünen Zelandiya adlı büyük kara parçasının yeni bir kıta olabileceğini açıkladı. Şimdi şu sorular soruluyor: Atatürk'ün 1930'larda araştırmaya başladığı Mu kıtası bulunmuş olabilir mi? Mu'nun rakibi Atlantis gerçekten var mıydı?

Atatürk'ün araştırdığı kayıp kıta bulundu MU?

Giriş Tarihi: 13.5.2018 01:04 Güncelleme Tarihi: 13.5.2018 07:11

Bilim insanları Yeni Zelanda'da Pasifik Okyanusu'nun altında görünen Zelandiya adlı büyük kara parçasının yeni bir kıta olabileceğini açıkladı. Şimdi şu sorular soruluyor: Atatürk'ün 1930'larda araştırmaya başladığı Mu kıtası bulunmuş olabilir mi? Mu'nun rakibi Atlantis gerçekten var mıydı?

Bilim insanları uzun zamandır, Yeni Zelanda'nın en yüksek ucu Mount Cook dağının önünde deniz dibinde yatan yükseltinin Zelandiya'nın kıta olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.

Zelandiya ismi ilk kez jeofizikçi Bruce Luyendyk tarafından 1995'te koyulmuştu. Araştırmacılar, Amerika Jeoloji Topluluğu dergisinde yayımlanan son çalışmada, Zelandiya'nın yüzölçümünün 5 milyon kilometrekare olduğunu belirtiyor.

Yani neredeyse Türkiye'nin altı katından daha büyük.

Araştırmanın baş yazarı Nick Mortimer, "Zelandiya'yı bir kıta olarak tanımlamanın bilimsel değeri, kıtaların listesine bir isim daha eklemekten çok daha fazla" diyor.

Mortimer, Zelandiya'nın suyun altında bütün şekilde durabilmesinin, toprağın birbirine tutunma özelliği ve kıtasal kabuk üzerindeki araştırmalara yardım olacağını belirtiyor.

'Zelandiya: Açığa Çıkan Kıtamız' adlı kitaplarında da araştırmacılar Nick Mortimer ve Hamish Campbell, Zelandiya'nın aynı zamanda Yeni Zelanda'yı 'ada' konumundan 'kıta' konumuna taşıyacağı için önemli olduğunu söylüyorlar.

Mortimer ve Campbell, kıtanın potansiyel enerjisinin, mineraller ve doğal kaynaklarının ülkeyi ekonomik anlamda güçlendireceğini vurguluyorlar.

Araştırmacılar bir kara parçasının kıta sayılabilmesi için şu kriterleri inceliyorlar: Normal okyanus tabanından daha kalın bir kabuk olması, kendine özgü bir jeolojiye sahip olması, iyi tanımlanmış bir bölge olması, okyanus tavanından ne kadar yüksek olduğu.

Zelandiya'nın yüzde 94'ü suyun altında bulunuyor.

 

Yeni Zelanda'nın altında yatan bir kıta olarak gözüken Zelandiya

Yalnızca birkaç ada ve üç büyük kara parçası suyun üstünde duruyor, bunlar: Yeni Zelanda'nın Kuzey ve Güney adaları ile Yeni Kaledonya.

Kıtaları tanımlayan ve ilan eden bilimsel bir kurum yok.

Dolayısıyla dünyanın 8 kıtanın varlığını kabul etmesi, gelecekte yapılacak araştırmaların Zelandiya'yı kıta olarak kabul etmelerine kalıyor.

ATATÜRK ARAŞTIRMIŞTI

1930'larda geliştirilen Türk Tarih Tezi kapsamında, Türklerin Orta Asya’dan önceki ilk yurtlarıyla ilgili teoriler üretilmeye başlamıştı.

Atatürk'ün de araştırdığı bir teoriye göre Türkler, MÖ 12.000’lerde bir doğal afet sonunda Pasifik Okyanusu’nda sulara gömülen Kayıp Kıta Mu’dan Orta Asya’ya göç etmişlerdi.

Atatürk'ün Meksika Büyükelçisi olarak atadığı Tahsin Mayatepek'in incelediği antik Maya tabletlerinde sulara gömülen Mu kıtasından bahsediliyordu.

Pasifik Okyanusu'ndaki Zelandiya, son 100 yıldır bilim adamlarının "kıta" olarak ortaya attığı en büyük su altı kütlesi. Buna karşın bilim adamlarının çoğu, 19. yüzyıldan beri savunulan Mu teorisine katılmıyor.

Benzer şekilde, Atlas Okyanusu'nda battığına inanılan ve ilk ortaya atılışı çok daha eskiye, Platon'a dayanan Atlantis kıtasının varlığı da çoğu bilim adamı tarafından "imkansız" bulunuyor.

Atatürk'ün araştırdığı 'kayıp kıta Mu' bulundu mu?

Atatürk'ün 1930'lu yıllarda araştırdığı 'Mu Kıtası' aslında, Pasifik Okyanusu'nda bulunan, Türkiye'nin 6 katından daha büyük yüz ölçümüne sahip ve yüzde 94'ünün su altında olduğu belirlenen 'Zelandiya' mı sorusunu gündeme getirdi

Bilim insanları uzun zamandır, Yeni Zelanda'nın en yüksek ucu Mount Cook dağının önünde deniz dibinde yatan yükseltinin Zelandiya'nın kıta olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.

Yeni Zelanda'da Pasifik Okyanusu'nun altında görünen Zelandiya adlı büyük kara parçasının yeni bir kıta olabileceğini açıkladı. Şimdi şu sorular soruluyor: Atatürk'ün 1930'larda araştırmaya başladığı Mu kıtası bulunmuş olabilir mi? Mu'nun rakibi Atlantis gerçekten var mıydı?

Zelandiya ismi ilk kez jeofizikçi Bruce Luyendyk tarafından 1995'te koyulmuştu. Araştırmacılar, Amerika Jeoloji Topluluğu dergisinde yayımlanan son çalışmada, Zelandiya'nın yüzölçümünün 5 milyon kilometrekare olduğunu belirtiyor.

Yani neredeyse Türkiye'nin altı katından daha büyük.

Araştırmanın baş yazarı Nick Mortimer, "Zelandiya'yı bir kıta olarak tanımlamanın bilimsel değeri, kıtaların listesine bir isim daha eklemekten çok daha fazla" diyor.

Mortimer, Zelandiya'nın suyun altında bütün şekilde durabilmesinin, toprağın birbirine tutunma özelliği ve kıtasal kabuk üzerindeki araştırmalara yardım olacağını belirtiyor.

'Zelandiya: Açığa Çıkan Kıtamız' adlı kitaplarında da araştırmacılar Nick Mortimer ve Hamish Campbell, Zelandiya'nın aynı zamanda Yeni Zelanda'yı 'ada' konumundan 'kıta' konumuna taşıyacağı için önemli olduğunu söylüyorlar.

Mortimer ve Campbell, kıtanın potansiyel enerjisinin, mineraller ve doğal kaynaklarının ülkeyi ekonomik anlamda güçlendireceğini vurguluyorlar.

Araştırmacılar bir kara parçasının kıta sayılabilmesi için şu kriterleri inceliyorlar: Normal okyanus tabanından daha kalın bir kabuk olması, kendine özgü bir jeolojiye sahip olması, iyi tanımlanmış bir bölge olması, okyanus tavanından ne kadar yüksek olduğu.

Zelandiya'nın yüzde 94'ü suyun altında bulunuyor.

 

 

 

 

 

 

Hiç varolmayan bir kıta: MU

Birçok büyük medeniyetin kaynağı olarak iddia edilen Mu kıtası efsanesi zaman zaman karşımıza çıkar. Efsaneye göre Mu, kimine göre Atlantik kimine göreyse Pasifik okyanusunda batan bir kıtadır. Ve büyük medeniyetler buradan kurtulanlar tarafından kurulmuştur. Ama bu iddialar arkeolojik, genetik ve jeolojik verilerle çelişmektedir

DR. ENİS DOKO Pazar Sabah HaberleriGiriş Tarihi: 13.5.2018Mu kıtası tezi, çeşitli kültürlerde ortaya çıkan ortak sembol, mimari ve anlatıları açıklamak için 19. yüzyılda ortaya atılan bir iddiadır.
Mu kıtası tezinin amacı, çok farklı gözüken medeniyetler arasındaki bu tarz benzerlikleri açıklamak işte.
Mu kıtası fikrini ilk ortaya atan kişi Amerikalı fotoğrafçı ve amatör arkeolog Augustus Le Plongeon'dur.
Le Plongeon, Yukatan'daki Maya harabelerini incelerken burada Mayalar'ın aslında Antik Mısır'dan bile eski bir medeniyet olduğunu ifade eden bazı yazılar bulduğunu söylemiştir. Le Plongeon bu bilgi ve bir Maya metni olan Madrid Codex'inin hatalı bir okumasında bulunan 'Mu' kelimesinden hareketle, Mu'nun Atlantik Okyanusu'nda batan bir kıta olduğunu iddia etmiştir.

ÜSTÜN IRK!
İddiaya göre bu kıtada çok gelişmiş bir medeniyet yaşamaktaydı. Bu kıtanın batmasından sonra, söz konusu medeniyetten sağ kalan bir grup, Amerika kıtasına geçip burada Maya medeniyetini kurmuş, Kraliçe Moo'yu izleyen bir başka grup ise Kuzey Afrika'ya geçerek burada Antik Mısır medeniyetinin tohumlarını atmıştı.
Le Plongeon'un zihnindeki Mu kıtası aslında Atlantis'ten başka bir yer değildi. Le Plongeon'un tezi kendi zamanında da bilim çevreleri tarafından fazla ilgi görmemişti.
Mu kıtasını ünlü eden ve onu Atlantis'ten ayıran İngiliz okült yazarı ve mühendis James Churchward (1851-1936) olmuştu.
O, Le Plongeon'dan farklı olarak iddialarını Mayalara değil, Hindistan'a bağlıyordu. Bundan dolayı Mu kıtasını Atlantis'ten ayırıyor ve Pasifik Okyanusu'na yerleştiriyordu.
Churchward, Hindistan'dayken bazı yüksek rütbeli din adamları ile tanıştığını ve bu din adamlarının sadece kendisi ve iki başka kişinin okuyabildiği antik bir dilde yazılmış kil tabletlere sahip olduğunu iddia etmişti. Ona göre bu tabletler insanların ilk ortaya çıktığı, Pasifik'te Mu isimli bir kıtadan bahsediyordu.

MU İDDİASININ SORUNLARI
Daha sonra başka tabletlerde yaptığı araştırmalara da atıfla Churchward, bu kıtada M.Ö. 50 bin ile M.Ö. 12 bin yılları arasında Naakal isimli çok gelişmiş bir medeniyetin yaşadığını iddia etmiştir.
Ona göre kıta yok olmadan önce burada devasa şehirler vardı ve kıtanın nüfusu 64 milyonu buluyordu. M.Ö. 12 bin yılları civarında Mu kıtası, devasa bir volkanın patlaması sonucunda oluşan büyük depremler sonucunda bir gün içinde okyanusun dibine çökmüştü.
Naakal, bizden daha üstün bir 'beyaz ırktı.' Hindistan'dan Orta Amerika'ya, Antik Mısır'dan Babilliler'e tüm büyük medeniyetlerin kökeni bu kıtaydı. Türkler ile Mayalar arasında bağ kuranlar da genelde Türklerin kökeninin Mu kıtası olduğunu söylerler.
Peki, Mu kıtası diye bir kıta gerçekten var olmuş mudur? Bu kıta, medeniyetlerin kesişim yeri midir? Mu kıtası ve büyük medeniyetlerin ondan doğduğu tezi çeşitli açılardan sorunludur.
Birincisi, bu tez arkeolojik verilerle çelişir. Arkeolojik veriler, eski dünya medeniyetleri ile yeni dünya medeniyetlerinin bağımsız bir şekilde geliştiğine işaret etmektedir.
Tarım ve şehirleşme büyük ihtimalle bundan 10 bin yıl önce Anadolu'da ortaya çıkmış ve yavaş bir süreçle dünyaya yayılmıştı. Tarımcılığın gelişiminin yavaş ve evrimsel bir yol izlediği iddiası, bir süper medeniyetten türediği iddiasına nazaran arkeolojik verilerle daha uyumludur. Ayrıca bütün büyük medeniyetlerin, tek bir ortak medeniyetten türediği iddiası genetik araştırmaları ile de uyumlu değildir.
Büyük Okyanus'ta devasa bir kıtanın bir ya da birkaç günde battığı iddiası jeoloji bilimi açısından da sorun yaşar. Yarım asırdır başarılı öngörülerde bulunan ve jeolojinin genel kabulü olan Plaka Tektoniği kuramına göre kıtalar hafif sial kayalardan oluşur.

DEVASA KITA BATTI MI?
Bu kayalar daha ağır olan sima kayaları üstünde yüzer. Denizlerde fazla sial kayalar yoktur, orada yerkabuğu birkaç kilometre kalınlıktayken, bu kıtalar için onlarca kilometreyi bulur.
Buzdağlarının, deniz üstünde yüzdüğü gibi kıtalar da sima üstünde yüzer. Bundan dolayı, kıtalar bir anda deniz altına çökemezler. Mu kıtasının batmak yerine parçalara ayrıldığı iddia edilebilir. Ancak bu da bir günde olabilecek bir şey değildir, milyonlarca yıl alır.
Sonuç olarak ne Pasifik'te ne de Atlantik'te medeniyetlerin doğuş yeri olan Mu diye bir kıta olduğu iddiası temelsizdir. Bu iddia hem arkeolojik, hem genetik, hem de jeolojik verilerle çelişmektedir.

BİLİMSEL BİLMECELER
Alper ve Ali bir yaz günü restorana otururlar. İkisi de buzlu içecek söyler. Ali içeceğini hızlı bir şekilde içerken, Alper yavaş yavaş içer. Alper o gün zehirlenir ve hastaneye kaldırılır. Daha sonra hem Alper, hem de Ali'nin bardaklarında zehir tespit edilir. Nasıl olur da Alper zehirlenirken Ali zehirlenmez?
1-1000 aralığındaki (bu iki sayı dahil) sayılarda en çok tekrar eden rakam hangisidir?
Not: Çözümü haftaya Pazar SABAH'ta

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ
Cevap zemin kattır. Zira her misafir, odasına çıkmak için zemin kattan asansörü kullanacaktır. Asansör hemen hemen yüzde 50 durumda hep zemin kattan çağrılacaktır.
Güneş'in doğduğu saati belirleyen şey ışık hızı değil, Dünya'nın dönüş hızıdır. Dolayısıyla Güneş gene saat 06.00'da doğacaktı.

SÖZLER
Uzun bir yolculuk tek bir adımla başlar. (Konfüçyüs)

ŞAŞIRTAN GERÇEKLER
Aslanların avladığı hayvanların yüzde 90'ı dişi aslanlar tarafından avlanır. Erkek aslanlar sadece gerektiği zaman ava katılırlar, bu görev genelde dişilerin işidir.
Mide asidimiz o kadar güçlüdür ki, bir jileti tamamen eritebilir.
Ses iletecek bir ortam olmadığı için, uzay boşluğu sessizdir.
İnsan akciğerinin iç yüzey alanı kabaca bir tenis kortunun alanına eşittir.

DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
Orta Çağ'da insanların Dünya'nın düz olduğuna inandıkları söylenir. Bu yanlış bir görüştür; insanların ve bilim insanlarının büyük çoğunluğu Orta Çağ'da Dünya'nın yuvarlak olduğunu biliyorlardı.
Burnu kanayanlara yukarı bakmaları önerilir. Bu, yaygın kanaatin aksine yararlı değildir ve kişinin kan yutup midesinin bulanmasına yol açabileceği için kaçınılması gereken bir harekettir.