Hz.Hud’un hayatı (a.s.)

Hz.Hud'un hayatı (a.s.)

Hûd -aleyhisselâm-, Sâm’ın torunlarındandır. Âd kavmine Peygamber olarak gönderilmiştir. Hz. Hud (a.s.) Kur'ân-ı Kerim'de kıssası geçen peygamberlerden biri. Âd kavmine gelen Allah'ın rasûlü A'raf, Hûd, Şuarâ ve Ahkâf sûrelerinde kendisinden bahsedilmektedir.

01 Aralık 2018 - 02:49 - Güncelleme: 06 Aralık 2018 - 00:14

Hz.Hud'un hayatı

Hz. Hud Yemen'de bulunan Ad kavmine gönderilen peygamberdir: «Ad kavmine de kardeşleri Hud'u (gönderdik). (...) » . Nuh aleyhisselamin oglu Sam'in neslindendir. Bir ismi de Abir olup, lâkabı Nebiyyullahtır. Hz. Hud'un ismi (veya nesebi) hakkında 2 rivayet vardir: 

Hud bin Abdullah bin Riyah (veya Ribah) bin Él-Halud bin Ad bin Avs bin Irem bin Sam bin Nuh 
Hud ibni Salih ibni Erfahd ibni Sam ibni Nuh ibni Ebi Ad'dir. 
Yemen'de Aden ile Umman (Oman) arasında bulunan Ahkaf diyarında Hz. Hud doğup büyüdü. Çocukluktan itibaren Allah'a ibadet ederdi. Ara sıra ticaret yapan Hz. Hud gayet şefkatli ve çok cömert idi. Kavmi (Ad) bolluk ve bereket içinde ve gösterişli binalar yaparak azmıştır. Bütün nimetleri kendilerine veren Allah'ı unutan Ad kavmi putlara tapmaya başladı. Hud aleyhisselam bu kavme peygamber olarak gönderildi ve Hz. Hud Nuh aleyhisselam ın bildirdiği dinin esaslarını Ad kavmine bildirdi: «(...) O dedi ki: " Ey kavmim ! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Hala sakınmayacak mısınız ? » . Allah'a itaat edip, Ona ibadet etmelerini söyledi. Allah "onlara putlara tapmaktan, zulüm etmekten vazgeçmeleri, insanlara merhametli olup onlara eziyet etmemeleri, insanları şaşırtmak maksadıyla yollara aldatıcı işaretler ( Ad kavmi, yolcuları şaşırtmak ve onların çölde kaybolup gitmelerine gülmek (alay etmek) için yollara yanlış işaretler koyarlardı, M.K.) koymamaları, insanlarla alay etmemeleri, onları öldürüp mallarını soymamalarını ve bütün varlığı yaratan bir olan Allah'a ibadet etmeleri için nasihatte bulunmak " üzere Hud aleyhisselamı Ad kavmine yolladı.

Ne yazık ki birçok kabileler gibi Ad kavmi de peygamberine karşı geldi: « Kavminden ileri gelen kafirler dediler ki: Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz » . Hud aleyhisselam onları Allah'ın azabı ile korkuttu ise de pek az kişi iman etti. Ama Hud aleyhisselam yelmedi ve imana davet etmeye devam etti: « Ey kavmim ! Rabbinizden bağış dileyin; sonra da O'na tevbe edin ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah isleyerek (Allah'tan) yüz çevirmeyin » . Kavmi ise ona hakaret etti, hatta kendinden geçinceye kadar onu dövdü. Bu - alçakca - dövme olayı da Sadad isimli Ad kavminin en zengini ve böylece bunların başının (emir): " Ey Hud ! Bu söylenenleri duymadın mı ? İşte ben Avc'i kendime vekil tayin seçtim. Benim namıma senin Allah'ına cenk (savaş, harp; M.K.) edecek, hadi sür senin Allah'ını " söylemesinden sonra vukuu buldu. Hud aleyhisselam da bunun üzerine kavmine biraz da acıyarak: « Ey Yüce Rabbim ! Sen bana en büyük isyanı göstermiş olan bu Ad kavmine karşı artık acımasız davran. Onları cezalarının en büyüğü ile cezalandır. Senden bunu diliyorum » diye beddua etti. Hz. Hud kavminin ıslah olmayacağını anlayınca: « Ya Rabbi ! Sen her şeyi biliyorsun. Ben onlara peygamberliğimi bildirdim. Ey Rabbim ! Onlara ders almalarına vesile olacak bir musibet ver » diye beddua etti. Hud aleyhisselam ın duasını kabul eden Allahü Teala Ad kavmine önce kuraklık, kıtlık musibetini verdi: 3 sene müddetçe hiç yağmur yağmadı. Akan pınarlar kuruyup, ağaçlar , meyveler sararıp soldu. Hayvanlar susuzluktan telef (ölecek kadar zayıfladı; M.K.) oldu. Bıkmayan Hud aleyhisselam onları imana davetini devam etti ise de onlar git gide azgınlaştı, Hud aleyhisselama daha çok eziyet ettiler. Hz. Hud mucizeler gösterdi ise de yine hidayete ermediler. Allahü Teala Ad kavmi üzerine azap yüklü bulutu göndererek buluttan esen bir rüzgarla onları helak etti: « Ad kavmi (Peygamberleri Hud'u) yalanladı da azabım ve tehdidim nasılmış (gördüler). Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik » . Bu bulutun ismi « sarsar » idi ve 7 gece, 8 gün devam etti: « Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler. Allah onu, artarda 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi bos hurma kütükleri gibi oracıkta yere sarılmış halde görürdün » . Ad kavmi üzerine gelen rüzgar, Hud aleyhisselama ve ona iman edenlerin yüzlerine gayet serinletici ve Tatlı olarak esti: « Emrimiz gelince; Hud'u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik » Hud aleyhisselam, kavmi helak olduktan sonra kendine inananlarla birlikte Mekke-i Mükerremeye gitti.

Kabe-i Muazzamanın bulunduğu yerde ibadet ve taatla meşgul oldu ve orada vefat etti. Kabrinin Harem-i Serif'de (Kabe-i Muazzamanın etrafındaki Mescit) Hicr (bkz. Hicr suresi) denilen yerde bulunduğu rivayet edilmektedir. Allahü Teala yüce Kur'an-ı Kerim'de buyuruyor ki: « Onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lanete tabi tutuldular. Biliniz ki; Ad (kavmi) Rablerini inkar ettiler. (Sunu da) bilin ki Hud'un kavmi Ad, Allah'ın rahmetinden uzak kilindi »

Hz. Hud

Hz. Hud; İslam inanışında, Nuh tufanından kurtulanların soyundan gelen Âd kavmine gönderilen peygamberdir.

Kuran’a göre Yemen ile Umman arasında Ahkâf adlı bölgede yaşayan (Ahkâf: 21) Âd kavmi gelişkin bir uygarlık kurmuştu (Şuara: 133-134). Ama bu halk zamanla Tanrı’yı ve Tanrı yasalarını yadsımaya başlayınca (Fussilet: 25) Tanrı onlar arasından Hud’u peygamberlikle görevlendirdi (Şuara: 123-126). Hz. Hud, Tanrı’nın tek olduğunu (Araf: 65), ona ortak koşulamayacağını (Hud: 50), kendisinin de Tanrı’nın peygamberi olduğunu bildirdiyse de etkili olamadı (Araf: 67-69). Âd kavmi eski geleneklerini izlemeyi sürdürdü (Şuara: 136-137).

Kur’ân-ı Kerîm’de A’râf, Hûd, Mü’minûn, Şuarâ, Fussilet, Ahkâf, Zâriyât, Kamer, Hâkka ve Fecr sûrelerinde, Âd kavminden bahsedilmektedir. Âd kavmi, yirmi üç kabîleden meydana gelen bir Arap kavmidir. Kavme ismi verilmiş bulunan Âd, Hazret-i Nûh’un torunlarındandır. Zamanları, tahmînen Hazret-i Nûh’tan sekizyüz sene sonradır.

Helâk oluşları bütün in­sanlığa ibret olan Âd kavminin yaşadığı Ahkâf diyârı, Yemen, Aden ve Ummân arasın­dadır. Âd kavmi Arabu’l-âribe denilen, Arabistan yarımadasına ilk yerleşen kavimlerdendir. Verimli toprakları olan bu kavim; otu, suyu, ve çeşitli nîmetleri bol, bağlık-bahçe­lik bir yerdi. Yerin üzerinde gürül gürül akan ırmakları, bağları, bahçeleri, sürü sürü davarları; yer altında da, muhtelif su depoları ve köşkleri vardı. Hattâ Ahkâf mıntıkası, “İrem”adıyla tanınmıştır. Meşhûr “İrem Bağları” tâ­biri oradan gelmektedir.

Bu kavmin insanları güçlü-kuvvetli, cüsseli, uzun boylu ve uzun ömürlü idi. Âd kavmi, kayaları yontarak evler yapar, gösterişli binâlar inşâ ederlerdi. Bunların içinde bağlar-bahçeler ve güzel havuzlar bulunurdu. Her yer göz kamaştı­rıcı güzelliklerle doluydu.

NÛH TÛFÂNI’NDAN SONRA İLK PUTPEREST KAVİM

Âd kavmi, Nûh Tûfânı’ndan sonra putperestliğe dönen ilk kavimdir. Bu kavim, zamanla dünyâ nîmetlerine gark olmaları sebebiyle Allâh’tan gâfil kaldılar, fitne ve fesâd ile dinlerinden uzaklaştılar. Nûh Tûfânı’nın dehşet ve hikmetini düşünmeyip iyice dünyâya daldılar. Gelen nîmetlerin çokluğuna bakarak aldandılar. Kibre kapıldılar, böbürlendiler. Allâh Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurur:

فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي اْلأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

“Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: «Bizden daha kuvvetli kim var?» dediler. Onlar, kendilerini yaratan Allâh’ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar, bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.” (Fussilet, 15)

Onlar, ilâhî istikâmetten o kadar ayrıldılar ki, Samed, Samûd, Sadâ ve Hebâ adlı putlar edindiler ve onlara tapmağa başladılar. Zâlim ve gaddar oldular. Güçsüzleri, kimsesizleri eziyorlardı. Zavallı kimseleri, yüksek binâların üstüne çıkartır, oradan aşağıya atarlardı. Sonra onun parçalanmış manzarasını seyrederler ve bundan zevk alırlardı. Yâni kalbleri, bu kadar katılaşmıştı. Zulüm, akıl almaz derecede artmıştı. Zayıf kabîlelere baskınlar yapıp mallarını yağmalarlardı. Lüks ve gösterişte de çok aşırı gitmiş­lerdi. Nûh Tûfânı’ndan sonra ilk helâk edilen kavim, Hûd -aleyhisselâm-’ın bu Âd kavmi oldu.

Ancak Hazret-i Hûd’un (a.s.), bu kavimle yalnız soy itibâriyle alâ­kası vardı. Yaşayış tarzı olarak ise, onlarla hiçbir alâkası yoktu. O, temiz ve soylu bir âilenin oğlu idi.

ÂD KAVMİNİN HÛD ALEYHİSSELÂM’A İSYAN ETMESİ

Âd kavminin azgınlık ve isyanda çok aşırı gitmeleri ve taşkınlıklarını gün geç­tikçe artırmaları üzerine Cenâb-ı Hak, Hazret-i Hûd’a (a.s.) şöyle vahyetti:

“Ey Hûd! Kavmin arasından seni seçtim. Onlara git; kendilerinden korkma! Ben onlara senin için mûcizeler göstereceğim…”

Hûd (a.s.), vahiyden sonra kavminin toplandığı yere gitti. Melikleri Halcân, altından bir taht üzerine oturmuş idi. Hazret-i Hûd (a.s.), gür sesi ile söze başladı:

“–Ey kavmim! İbâdet edilecek yalnız Allâh’tır. O’na şirk koşmayın! Düşünün ki Nûh kavmi, bu yüzden helâk oldu!”

Âyet-i kerîmede, Hûd’un (a.s.) bu tebliği şöyle bildirilmektedir:

وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلاَ تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ

“Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin! Sonra da O’na tevbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın! Günah işleyerek (Allâh’tan) yüz çevirmeyin!” (Hûd, 52)

Halcân sinirlendi:

“–Ey Hûd! Yazıklar olsun! Biz bu kadar güçlü ve kalabalık kimseler olduğu­muz hâlde, sen bize gâlip geleceğini mi zannediyorsun? Bilmez misin ki sen, sadece bir kişisin! Hem bilmez misin ki, bizim hergün bin tane çocuğumuz dünyâya ge­lir!” dedi.

Velhâsıl Halcân ve Âd kavmi, evlâd ve mala mağrûr olarak Hûd’u (a.s.) küçük gördüler ve îmân etmediler. Bu hâdise, âyet-i kerîmelerde şöyle zikredilir:

وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُوداً قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَـهٍ غَيْرُهُ أَفَلاَ تَتَّقُونَ. قَالَ الْمََلأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ وِإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبِينَ. قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ وَلَكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ

“Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u (gönderdik). O dedi ki: «Ey kavmim! Allâh’a kulluk edin; sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Hâlâ sakınmayacak mısı­nız?»

Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: «Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz!» (Hûd:) «Ey kavmim! dedi: Ben beyinsiz değilim; fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği bir elçiyim!»” (el-A’râf, 65-67)

Kavminin Hz. Hûd’a (a.s.) olan îtiraz ve inkârları Hûd Sûresi’nde şöyle bildirilir:

قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ. إِنْ نَقُولُ إِلاَّ اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوَءٍ قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللهَ وَاشْهَدُوا أَنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

“Dediler ki: «Ey Hûd! Sen bize açık bir mûcize getirmedin; biz, senin sö­zünle tanrılarımızı bırakacak değiliz ve biz sana îmân edecek de değiliz! Biz, “Tanrılarımızdan biri seni fenâ çarpmış!” demekten başka bir söz söy­lemeyiz!»” (Hûd, 53-54)

HAZRET-İ HUD’UN (A.S.) MUCİZELER

Âd kavmine Peygamber olarak gönderilen Hz. Hud’un (a.s.) mucizeleri nelerdir?

Hazret-i Hûd’un (a.s.) üç mucizesi…

1- Allâh’ın izni ile, rüzgârları istediği tarafa yönlendiriyordu.

Kavmi, kendisinden mûcize istedi. O:

“–Nasıl bir mûcize istiyorsunuz?” deyince, rüzgârı istedikleri yöne çevirmesini söylediler. Hazret-i Hûd -aleyhisselâm- da rüzgârı, onların istediği yöne çevirdi.

Ne büyük bir ibrettir ki Âd kavmi, Cenâb-ı Hakk’ın bu mûcizesini görüp îmân etmedikleri için nihâyetinde rüzgârla helâk edildiler. Bu rüzgâra Kur’ân-ı Kerîm’in ifâdesiyle “rîh-i sarsâr” (uğultulu ve şiddetli kasırga) denilmiştir.

2- Yünü, ibrişim hâline getirirdi. Yâni parlak bir hâle çevirirdi.

3- Şiddetli yağmurlarda sefer yapılamazdı. Hûd -aleyhisselâm- duâ etti; yollarda barınaklar oldu. Yağmur bitinceye kadar halk o barınaklarda muhâfaza içinde beklerdi.

Geçmiş peygamberlerin ve kavimlerin kıssalarının Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilmesi, inananların ibret almaları içindir. Geçmiş peygamberlerin her tavrı Müslümanlar için de takip edilecek bir yoldur. Hûd’un -aleyhisselâm- kıssasına bu vecheden baktığımızda, birçok numûne davranışlarla karşılaşmaktayız:

Nitekim Hazret-i Hûd -aleyhisselâm-, Allâh yoluna samîmiyetle sarılmış vakûr bir kişidir. Söyleyeceğini, ölçüp tarttıktan sonra söylemiştir. Kötülüğe, kötülükle karşılık vermediği gibi aksine onlara yumuşak davranmıştır. Kavmi kendisini beyinsizlikle ithâm ederken, kendisinin beyinsiz olmadığını, onları uyarmak üzere Allâh tarafından gönderilmiş bir elçi olduğunu söylemekle iktifâ etmiştir.

Allâh’ın üzerlerindeki nîmetlerini kendilerine hatırlatmış ve bu nîmetlere şükretmeleri için Allâh’ın emirlerine riâyet etmeleri gerektiğini anlatmıştır. Bundan dolayı onlardan bir ücret istemediğini de bilhassa ifâde etmiştir.

Bu haber 148357 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Son dakika: Cumhurbaşkanı Erdoğan: Sandığın telafisi olmaz
Son dakika: Cumhurbaşkanı Erdoğan: Sandığın telafisi olmaz
CHP lideri Özgür Özel hakkında suç duyurusu! 15 Temmuz'da darbeye direnenlere 'zibidiler' demişti
CHP lideri Özgür Özel hakkında suç duyurusu! 15 Temmuz'da...