MOHAÇ MEYDAN MUHAREBESİ ve ZAFERİ (29 Ağustos 1526)..

Mohaç Muharebesi veya Mohaç Meydan Muharebesi (Macarca: Mohácsi csata), 29 Ağustos 1526'da, Osmanlı İmparatorluğu ve Macaristan Krallığı orduları arasında meydana gelen ve Macaristan'ın büyük bölümünün Osmanlı hakimiyetine girmesiyle sonuçlanan savaştır. ... Savaş iki saat kadar sürmüştür.


MOHAÇ MEYDAN MUHAREBESİ ve ZAFERİ (29 Ağustos 1526)..

Mohaç Meydan Muharebesi

Giriş Tarihi: 29.08.2019  10:43 Güncelleme Tarihi: 29.08.2019  15:21

Mohaç Muharebesi veya Mohaç Meydan Muharebesi(Macarca: Mohácsi csata), 29 Ağustos 1526'da, Osmanlı İmparatorluğu ve Macaristan Krallığı orduları arasında meydana gelen ve Macaristan'ın büyük bölümünün Osmanlı hakimiyetine girmesiyle sonuçlanan savaştır. ... Savaş iki saat kadar sürmüştür.

Mohaç Meydan Muharebesi

2 saatte Avrupa’nın kapılarını açan savaş

Kanuni Sultan Süleyman devrinde, 29 Ağustos 1526 tarihinde Macaristan’ın güney sınırı yakınlarındaki Mohaç ovasında gerçekleşen Mohaç Meydan Muharebesi, sadece Osmanlı Devleti’ni değil, Avrupa tarihini de etkilemiş olup Avrupa’daki siyasî gelişmelerle yakından ilgilidir. Belgrad’ı Macarlardan alan Kanuni Sultan Süleyman’ın sonraki hedefinin Macaristan olduğu anlaşılmıştı. Zira Macar kralı II. Layoş, Kanuni’nin tahta çıkışını tebrik etmediği gibi, mevcut antlaşmaları teyit etmek maksadıyla gönderilen elçileri de hapse attırmıştı. Bunu düşmanlık belirtisi telakki eden padişah, 1526 yılının bahar aylarında Macaristan seferi için hazırlıklara başladı. Bu sırada Fransa ile Habsburg İmparatorluğu arasındaki mücadelede Almanlara esir düşen Fransa kralı I. François’nın annesinin oğlunun kurtarılması için kendisine müracaat etmesi de Kanuni Sultan Süleyman’ın bu seferi bir an önce gerçekleştirmesi gerektiğini gösteriyordu. Padişah Habsburgların Fransa’yı ele geçirip Avrupa’da tek güç haline gelmelerini engellemek için Fransızlarla anlaştığı gibi Macaristan seferi hazırlıklarını hızlandırdı. Nihayet hazırlıklar tamamlanınca, veziriazam ve aynı zamanda Rumeli beylerbeyi olan İbrahim Paşa ile birlikte 23 Nisan 1526’da İstanbul’dan hareket etti.

MOHAÇ MEYDAN MUHAREBESÄ° ve ZAFERÄ° (29 Ağustos 1526) ile ilgili görsel sonucuMOHAÇ MEYDAN MUHAREBESİ 

26 Ağustos 1526 sabahı, Mohaç ovasına hafif yağmur taneleri düşmekte olup öğle vaktine kadar ovada sükûnet hâkimdi. Fakat hemen sonra korkunç bir karaltı ile insana dehşet veren bir fırtına koptu. Ortalığı toz duman kapladı. Ayakta durmak bile güçleşti. Macar ordusundaki birçok asker günlerdir ayakta kaldıklarından çok yorgun görünüyorlardı. Bu hava şartları altında her halde Osmanlı ordusu taarruza kalkmaz deyip dinlenmeyi düşünürken, Osmanlı komutanlarından Bâli Bey kuvvetlerinin tam düşman gerilerini hedef tutan hareketleri görüldü. Macar komutanlarından Baturi, ufukta hayal meyal görülen Osmanlı süvarilerinin ordugâhlarını taciz etmek için gönderilmiş olacağını sanarak, kraldan aldığı emirle Komutan Ratke’nin yanına süvari kuvveti katarak. Osmanlı süvarilerinin uzaklaştırılmasını, sonra cepheye dönmesini, yerini almasını emretti. Bu sıralarda Osmanlılar cephesinde kıpırdanmalar görüldü. Akşama iki saat kadar bir zaman vardı. Ama Osmanlı ordusu bütün cephede ilerlemeye başlamıştı. Bu suretle ilk taarruz hareketi Osmanlılardan başladı. Sadrazam İbrahim Paşa komutasındaki ikinci hat birlikleri kendi cephelerine isabet eden düşmana taarruza geçmişlerdi. Bâli ve Hüsrev Beyler de komuta ettikleri süvari tümenleriyle düşmanın sağ yanından gerilerine doğru çevirme kuşağını tamamlamaya çalışıyorlardı. 

Macar Başkomutanlığı; Osmanlı ordusunun bütün cepheden taarruza kalktığım görünce, derhal karşı koymaya başladılar. Önce toplarla başladılar, fakat toplar menzillerinin kısalığı dolayısıyla Osmanlılar üzerinde hiçbir tesir yapamadılar. Daha sonra onlar da karşı taarruza geçtiler. Ortadaki Macar kuvvetleri önce Rumeli kuvvetleri üzerine saldırdılar. Bu cephedeki Osmanlı kuvvetleri (plan icabı) yavaş yavaş yanlara ve gerilere doğru çekilmeye başladılar. 

Peçevi tarihi ise; Başkomutan Tomori’nin Sadrazam İbrahim Paşa kuvvetleri önünde zincirlerle birbirine bağlı top ateşleri, aynı zamanda piyadelerin tüfekleriyle yaralanan ve ölen Macarlara aldırmaksızın açılan bir gedikten merkeze doğru saldırıya devam ettiğini yazmaktadır. Bu durumu gören Palemin’in kardeşi Andre Abaturi, Osmanlı kuvvetlerinin yanlara ve geriye çekildiklerini görünce gözlerine inanamamış, bir de Başkomutan Tomori’nin kuvvetlerini coşku içinde Osmanlıların cephe merkezi içlerine doğru ilerlediklerini görmüş, 

— Düşman kaçıyor, kazandık, kazandık diye bağırmaya başlayınca bu sevinç feryatlarını duyan, yedektekiler dâhil bütün Macar ordusu süvarileri hep birlikte ileri atılarak kazandıklarını sandıkları zaferin sonucunu almak üzere boşluktan merkeze doğru ilerlemeye başlamışlar. Yalnız bütün Macar süvari birliklerinin, Macar ordusu başkomutanının veya kralın emriyle mi bu saldırıya kalktıkları, yoksa savaşın kazanıldığı zannına kapılarak başıboş olarak mı saldırıya geçtikleri öğrenilemedi. Bu süvarilerin saldırısıyla artık savaşın bir komuta içinde sevk idaresinde imkân kalmadığı aşikârdı. Macar süvarilerinin, düzenli bir savaş tertibi almış olan ikinci Osmanlı hattı üzerine saldırmaları ve yine birkaç süvari birliğinin derinlikte padişahın bulunduğu kısma kadar ilerleyebilmeleri onlara çok pahalıya mal oldu. Hepsi kapıkulu askerlerince karşılanıp yok edildiler. Macar süvarileri tüfeklerini çok iyi kullanan Osmanlı piyadeleriyle, araba ve zincirlerle birbirine bağlı toplara çarptılar. Önü açılan topçunun ateşleri karşısında çok kayıplar verdiler. Bu ateşlere rağmen adım adım da olsa ilerlemeye çalışmaları ile iki taraf arasında kan kokusu, barut kokusu karışıyor, ölenlerin hırıltıları, yaralananların canhıraş feryatları, Osmanlı mehterhanesinin vaveylayı andıran kahramanlık marşları büyük sesler çıkaran davullar, kösler, zurna, krenay sedaları, bayrakların dalgalanması, kılıç, mızrak şakırtıları, atların kişnemeleri, topların çıkarttığı büyük gürültü etrafa dehşet meydana getiriyordu. Bir tarafta süvariler karşılıklı çarpışırken, diğer taraftan piyadelerin isabetli ateşleri düşmanı yere seriyordu. Savaş alanında kıyametler kopuyordu. Savaş böyle devam ederken, savaş alanında birden bire korkunç bir sessizlik meydana geldi. Macar süvarileri şaşkın, şuursuz panik halinde oraya buraya koşuyorlar, ne yapacaklarını bilemiyorlardı. 
Cephenin ortasından süvarilerinin başarılı ilerlemelerine aldanarak hücuma katılan Macarların elindeki bütün kuvvetleri Osmanlı Başkomutanlığı’nın istediği, kanalize harekâtının başarıya ulaşmasını sağladı. Açılan bu torbaya girmeleri mümkün kılındı. Macar ordusunun sağ yanında ağaçlar arasında saklanmış Bâli ve Hüsrev Beylerin akıncı tümenlerinin gerilerden Macar or-dusunun çekilme yollarını kapadığı da anlaşılınca Macar ordusu kendisini çepeçevre Osmanlı ordu kuvvetlerinin arasında buldu. Bu hali gören Macar orduları Başkomutanı Tomori son bir gayret¬le toparlayabildiği kuvvetlerle, Osmanlı ordusunun sağında bulu¬nan Sadrazam İbrahim Paşa kuvvetlerine saldırmayı denedi. Hâlbuki Osmanlı ordusu gayet geniş bir cephe kurmuş, Mohaç ovası¬nı boydan boya tutmuş hiçbir boşluk bırakmamıştı. Hele Bâli ve Hüsrev Beylerin komuta ettikleri akıncı tümenlerinin çemberi da¬raltmaları, Macar ordusunu bir ateş çemberi içine atmıştı. Bu du¬rumdan kurtulmak için Macarlardan ayakta kalabilenler can hav¬liyle kendilerini Tuna Nehri’ne atmayı denediler. İşte o sırada Os¬manlı ordusu her iki yandan ve cepheden, geriden mükemmel bir ateş desteğine dayanarak taarruza başladılar. Çaresiz kaldıkları için canlarını kurtarmaktan başka bir şey düşünmeyen Macarlar bu sefer de kendi zırhlı süvarilerinin üzerlerine düştüler. İşte bu hengâme içinde Tuna bataklıklarına sürüklendiler. Osmanlı ordusu düşmanın bu perişan durumu karşısında aslanlar gibi vuruşuyor, önlerine çıkanları kılıçla, mızrakla, balta ile ve açtıkları ateşlerle yerlere seriyorlardı. Bu kısacık zaman içinde bir de baktılar ki öl¬dürecek düşman kalmamış, ya kılıçlar altında ya da bataklıklarda koca Macar ordusu bir anda yok olmuştu. Bu müthiş çarpışmalar sonucunda düşman ordusundan 25.000’den fazla ölü yerlerde yatı¬yor, 20.000’e yakın Macar da esir edilmiş bulunuyordu. Savaş bo¬yunca devam eden şiddetli fırtınadan faydalanan pek az bir düş¬man ancak kaçabilmişti. Bu dehşetli savaş süresince pek çok Ma¬car komutanı, asilzadeleri, Başkomutan Tomori de dâhil ölüler arasında bulunuyordu. Başkomutan Tomori’nin başı gövdesinden ayrılarak bir mızrağın ucuna takılmış, askerler arasında dolaştırıla¬rak teşhir edilmişti. Bu savaşta Osmanlıların kayıpları yok dene¬cek kadar azdı. 

Kral Layoş savaşı kaybettiğini acı içinde görmüş, beraberinde¬ki çok az koruyucusuyla Budin istikametinde kaçmaya başlamıştı. Çele suyuna yaklaştığında arkasına bakmış ve pek az kişinin ken¬disini takip ettiğini görmüş kahrolmuştu. Çele suyu her yerinden geçit veren, derinliği olmayan bir nehirdi. Fakat bu son günlerde ardı arkası kesilmeyen yağmurlar yüzünden Tuna Nehri’nin fazla suları bu nehri de yükseltmişti. Kral Layoş, tam karşı kıyıya geldi¬ğinde atı çok yorgun olduğundan bütün çabalamalarına rağmen bir türlü kıyıya çıkamıyordu. Sendeliyor, çabalıyor ama bir türlü kara¬ya ayak basamıyordu. Sonra at birden bire geriye yıkılarak kralla birlikte bataklığın içine yuvarlandı ve kayıplara karıştı. Kralın be¬raberinde Obalt Zateviçku da bulunuyordu. Bu hadise onun gözle¬ri önünde oldu. Obalt canını kurtarıp Budin’e gidebildiği zaman, Macar ordusunun yenilişini ve kiralın feci ölümünü oradakilere anlattı. 

Mohaç savaşı o derece parlak ve şanlı bir zaferle sonuçlanmış¬tı ki, durumdan coşan Padişah, "Artık burada durulmaz, hedef Bu¬din" emrini vererek, ordusunu kaçabilenleri takibe geçirmek iste¬mişti. Ama zaman buna imkân vermiyordu. Çünkü her taraf karar¬mıştı. Mecburen takibe ara verildi. O geceyi bütün ordu savaşa ha¬zır durumda geçirdi. Karanlıkla beraber dehşetli bir yağmur da başlamıştı. Çadırlar kurulmamış yere yatmaya da çamur müsaade etmemiş, ordu geceyi atların sırtında geçirmek zorunda kalmıştı. 27 Ağustos 1526 günü parlak bir güneşle başlamış, her taraf pırıl pırıldı. Sanki tabiat Osmanlıların zaferine katılmış hissini veriyor¬du. Bu gün savaş alanındaki ölüler ve şehitler gömüldü, yaralıların bakımı yapıldı. Padişah otağ-ı hümayunu ve askerlerin çadırları kuruldu. Padişah’ın çadırı önüne muazzam bir taht kuruldu. Padi¬şah Kanunî burada yerini aldı. Tebrikleri kabul etti. Allah’a hamd-ü senalarda bulundu. Sırasıyla vezirler, komutanlar, büyük rütbe¬li erkân, Padişah’ın önüne gelerek zaferi kutladılar. Padişah da kendilerine yaptıkları kahramanlık ve üstün başarılardan dolayı nişanlarla taltif etti. Bazılarına da hil’atlar giydirdi. Bu esnada Pa¬dişah mehteri devamlı Nevbet vuruyor, hamasi marşlar çalıyordu. Askerler de sevinç içindeydiler. Sonra bütün devletlere ve memle¬ket içi eyaletlere zafernameler gönderildi. Nihayet 2 saat gibi kısa bir süre içinde, Kanunî Sultan Süleyman’ın deha, sevk ve idaresi komutan ve askerlerinin kahramanca çarpışması sonucu Macar or¬dusunun bütünüyle yok edilmesi dünyada hayranlık uyandırdı. Pa¬dişah muzaffer ordusuyla Budin üzerine yürüyüşe geçti. Macaris¬tan’ın başşehri olan Budin halkı, ordularının yok oluşunu öğren¬dikleri halde krallarının ve bu savaşta ölen evlatlarının yasını tut¬madan şehrin anahtarını padişaha teslim ettiler. 

Osmanlı ordusu zafer sevinci, neşe ve gurur içinde yürüyüşüne devam ederek 13 Eylül 1526 günü, artık kendi memleketlerinin bir parçası olan Macaristan’a ve onun başşehrine girdiler.